Onat Kutlar ile İlgili Birkaç Belge

Onat Kutlar

Nijat Özön /

Çok yönlü bir sanatçı olan Onat Kutlar, bu yeteneğinin büyük bir bölümünü, 1961’de Paris’te Ingmar Bergman’ın “Yaban Çilekleri”ni görür görmez tutulduğu sinemaya “feda etti”. Sinema bir şenlikti onun için; şenlikse tek kişilik bir olgu değildi, birçok insanla paylaşılacak bir şölendi. O da, zamansız noktalanan yaşamı boyunca kendini bu şöleni başkalarıyla paylaşmaya adadı. Sinematek, İstanbul Sinema Günleri, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi gösterileri ve dünyanın dört bir yanında bir şenlikten öbürüne koştururken bir sanatçı duyarlığı, usta bir öykücü anlatışıyla aktardığı izlenimleri bu paylaşımın ürünleriydi. Onat Kutlar’ın anısına, Kutlar’ın bu özelliklerini başkalarıyla birlikte bir kez daha yinelemektense, onun kısacık yaşamına sığdırdığı yoğun serüveninden değişik tarihli olaylardaki görüş ve tutumlarını örnekleyen birkaç belgeyi sunmayı, onu aracısız, yorumsuz, çevirmensiz okurlarıyla bırakmayı daha yerinde bulduk. (NÖ)

 

DOĞAN KARDEŞ dergisi ve kitapları

5 Aralık 1963

Sayın Nijat Özön,

Biliyorsunuz Türkiye’de bütün sinemaseverlerin ortak bir istekleri var. Ülkemizde bir sinematek kurulması. Sizin bu konuda neler düşündüğünüzü, sinema kitaplığı kurulması için gösterdiğiniz çabaları, yazdığınız yazıları yakından izlemekteyiz. Size hem bir çalışmayı bildiriyor, hem de bir dilekte bulunuyoruz.

Son birkaç yıl içinde bazı Türk sinemaseverleri Fransız sinematek müdürü Bay Langlois’ya başvurarak Türkiye’de bir sinematek kurmak istediklerini bildirmiştir. Bu kişiler arasında öğrendiğimize göre Bay Adnan Benk ve Bay Şakir Eczacıbaşı da bulunmakta imiş. Ayrıca arkadaşım Hüseyin Baş Paris’te bulunduğu sırada, 27 Mayıs sonrası ortaya çıkan elverişli havadan yararlanarak Aydemir Balkan’la birlikte bu işe girişmişler. Ancak bütün bu girişimler – büyük ölçüde sizin de bildiğiniz – nedenler yüzünden yarım kalmış. Ama bizce en önemli neden konuya gereken ciddilikle eğilinmemiş olması, köklü, etkin çıkış yollarının aranmamış olmasıdır. İlk adım olan “Sinematek Derneği”nin bile kurulamamış olması bu durumu açıkça göstermektedir.

Bütün bunlar karşısında, geçen yıl Paris’te Hüseyin Baş ile yaptığımız incelemelere ve arkadaşımız Ferit Edgü’nün Bay Langlois ile yaptığı ön görüşmelere dayanarak “Sinematek Derneği”ni kurmaya karar verdik.

Bugüne kadar kurucu olmayı kabul eden sinemaseverleri ve kimliklerini sıralıyorum:

Hüseyin Baş                        Reklam Moran’da kısım şefi

Aziz Albek                           İ.Ü. Edebiyat Fak. filmcilik görevlisi

Adnan Benk

Macit Gökberk

Akşit Göktürk                      İ.Ü. Edebiyat Fak. İngiliz filolojisi asistanı

Onat Kutlar                          Doğan Kardeş Yazı İşleri Md.

Derneğin tüzüğü, Sinematek’in kurulma koşulları, mali kaynaklar konusunda size daha ayrıntılı mektuplar yazacağız. Şimdilik ilkece bu Derneğe kurucu olarak katılmak isteyip istemediğinizi öğrenmek istiyoruz. Cevabınız olumlu olacağına inanıyor, şimdiden teşekkür ediyoruz. Ayrıca bu konuda ilk elden düşündüklerinizi de yazarsanız seviniriz.

Derin saygılarımızla.

Onat Kutlar

Not: Adresinizi kendisinden aldığım Aslan Kaynardağ size selamlarımı iletmemi istedi. İletirim.

* * *

Ankara, 12 Aralık 1963

Sayın Onat Kutlar,

5 Aralık 1963 günlü mektubunuzu dün aldım. Gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkürlerimi sunarım. Anakara’da bulunduğum için pek yararlı olabileceğimi sanmıyorsam da, bir sinemaevinin (cinématheque) kuruluşuna katılmaktan büyük bir memnunluk duyarım.

Mektubunuzda sözü geçen dernek tüzüğü, sinemevinin kurulma koşulları, mali kaynakları konusunda daha ayrıntılı mektuplarınızı bekliyorum. Bu konudaki düşüncelerimi de, izin verirseniz, o vakit yazarım. Ama ilk elde düşündüğüme gelince, şunu belirtmeden geçemeyeceğim: Bana kalırsa, yurdumuzda sinemaevinin kurulması için şimdiye kadarki denemelerin başarısızlığı, Türkiye’de kurulacak bir sinemateğin anahtarını Paris’te aramaktan ileri geliyor. Her gün biraz daha bozulan, elden çıkan, her yangında kütle halinde yok olan filmlerimizi toplayacak bir Türk sinemevinin çekirdeği meydana getirilmedikçe, bu sinemaevini yönetmek ve genişletmek yeteneğinde olduğumuzu ortaya koymadıkça, kısaca Türkiye’de kendi çabamızla bir sinemaevinin kurulması için gerekli koşullar olgunlaşmamışsa, bir değil bir düzine Langlois’nın bile bizim için bir şey yapabileceğine inanmıyorum.

Başarı dilekleri, saygı ve selamlarımla…

Nijat Özön

* * *

DOĞAN KARDEŞ dergisi ve kitapları

24 Aralık 1963

Sayın Nijat Özön,

Mektubunuz ve gösterdiğiniz sevindirici yakın ilgi için teşekkür ederim. Bu mektubumda size bazı ayrıntıları iletiyorum:

1- Sinematek (sizin deyiminizle sinemaevi – bu terimi iyice tartışarak bağlamak zorundayız. Çünkü yakında günlük dile yerleşecek. Sinemaevi uygun ama bazı söyleniş güçlükleri taşıyor.) geniş para kaynakları gerektiren bir kuruluş. Şimdilik biz, derneği kurunca, M. E. Bakanlığına, Unesco’ya, vilayet ve belediyeye başvurmak niyetindeyiz. Bu çabalardan ne gibi sonuçlar elde edilir şimdiden kestirmek güç. Ama örneğin İstanbul Valisi Niyazi Akı konuya yakın ilgi gösterdi. İstanbul’da bir kitaplık kurulması için bu yıl bütçesine 250.000 liralık bir ödenek konması bizim için umut verici. Ama bütün bu çalışmalar ancak dernek kurulunca uygulama alanına geçebilecek. Öbür yandan ilk görüşmemizde bizimle birlikte çalışabileceğini belirten B. Şakir Eczacıbaşı da sanırım yeni kaynakların bulunmasında yardımcı olabilecek.

2- Ancak gerek devletin gerekse özel sektör üyelerinin sağlayacakları yardımların Sinematek’in kuruluş ve işleyiş özgürlüğünü herhangi bir anlamda kısıtlamasına yol açacak biçimde gelişmesi ihtimalini de gözden uzak tutmuyoruz. Bu bakımdan sanıyorum tam bir anlaşma var aramızda. Ayrıca sinematek derneğini bağımsız bir dernek olarak kurduğumuza ve hiçbir özel ya da tüzel kişiliğe karşı bir yükümlülüğümüz bulunmadığına göre Derneğin özgürlüğü bütünüyle yöneticilerine bağlı olacaktır. Bu açıdan da hiçbir kuşkumuz yok.

3- Yukarıdaki durum bir başka sakıncayı akla getiriyor: Sansür. Sansür yönetmeliği bu bakımdan sizin de bildiğiniz bazı küçük olanaklar sağlıyor. Ama milli güvenlik kaygısı yapılacak işlemler nasıl sonuç doğurur kestiremiyorum. Oysa sinematek gösterilerine ve depoda bulunduracağımız filmlerin yurda sokulmasına hiçbir sansür işleminin uygulanmaması şart. Bu konuyu kurucu olarak bize katılan Ece Ayhan Çağlar geniş bir şekilde inceliyor. Sizin de bilgileriniz bizim için çok yararlı olacak.

4- Gerekli para kaynaklarının sağlanamaması durumunda Dernek üye ödentileri ve geçici gösterilerden elde edeceği gelirle yaşamak zorunda kalacaktır. Ya da hiç olmazsa yardımlar elde edilinciye kadar bu böyle olacaktır. Bu durumda da dernek önemli bazı çalışmalar yapacaktır elbette. Burada mektubunuzda değindiğiniz bir noktayı ele almak istiyorum. Türk Sinematek’inin kurulma koşullarını Paris’te aramanın olumlu bir yol olmadığı açık. Öbür yandan ülkemizde sinema sanatının gelişmesi için ilk koşullardan biri olan yabancı sanat filmlerinin ticaret kaygıları dışında gösterilebilmesi Sinematek Derneği’nin ilk görevlerinden biri olacak. Bu böyle olunca Paris’le ya da örneğin bir başka yabancı merkezle işbirliği yapmamız ve buna birinci derecede önem vermemiz bir zorunluluk oluyor. Ama bu zorunluluk Türk filmleri alanında ilk elde yapılması gereken işleri sonraya bırakmaya götürmemeli elbette. İşte bu açıdan Dernek, geniş kaynaklar elde edinceye kadar bu ortam içinde bir görevle karşı karşıyadır: Türk sinemasının ürünlerini saptamak, bunların hiç olmazsa kaybolmamasını, bozulmamasını sağlamak. Ortak çalışmalarımıza başlayınca sanırım ilk elde haklı kuşkularınız kaybolacak.

Ankara’da bulunmanız kurucu olarak bize katılmanızı yararsız kılmıyor. Tersine belki daha da yararlı olacak. Bu yüzden yeniden kabul cevabınızı rica ediyorum. Bir de ikametgah adresinizi. Yeniden teşekkür eder, içten saygı ve sevgilerimi sunarım.

Onat Kutlar

* * *

Ankara, 28 Aralık 1963

Sevgili Onat Kutlar,

24 Aralık günlü ikinci mektubunuzu da aldım, teşekkürlerimi sunarım. Mektubunuzda yer alan bazı konulara kısca değinmek istiyorum:

1- Her şeyden önce, mektuplarınızın, özellikle ikinci mektubunuzun bende uyandırdığı izlenim, sinemaevi ile sinema derneği konularının birbirine karıştırıldığı oldu. Bu, ilk bakışta “nazari” bir sorundur ama, önemli olan pratik alandaki sonuçları. Anladığıma göre, siz bir sinemaevi kurmak istiyor ve bundan yola çıkıyorsunuz, ama birinci derecede istediğiniz şey, filmleri sinemaseverlere göstermek. Bu tutum, sinemaevinin temel amacından ne kadar uzaksa, bir sinema derneğinin amacına o kadar yakın. Sizin de bildiğiniz gibi, sinemaevinin amacı filmleri arayıp bulmak, elde etmek, arşivine geçirmek ve korumaktır. Bunları seyirciye ulaştırmak, ancak bundan sonra ve sinemaevinin olanakları ölçüsünde gelir. Sinema derneğinin ilk amacı ise, ne yoldan olursa olsun elde ettiği filmleri üyelerine ulaştırmaktır. Bu iki ayrı tutum, bizim gibi bu yolda ilk adım atacaklar için önemli; hem olanaklar yönünden hem de çabaları bölmemek, iki işi birden yapmaya kalkışırken hiçbirini yapamamak yönünden önemli. Asıl amaç, mektubunuzda belirttiğiniz gibi “ yabancı sanat filmlerinin ticaret kaygıları dışında gösterilmesi” olacaksa, o vakit işe bir sinemaevi değil bir sinema derneği kurmaktan başlamak gerekir. Böyle bir sinema derneği hemen kurulabilir, hemen çalışmaya başlayabilir. Film piyasasında bu derneği en azından üç dört yıl besleyebilecek kadar film bulunabilir. Böyle bir dernek “Uluslararası Sinema Dernekleri Federasyonu”na katılarak dışarıdan da film getirtebilir (nitekim Ankara’daki Fransız Kültür Heyeti de filmlerinin çoğunu aynı yoldan sağlamaktadır). Yok, asıl amaç sinemaevi kurmaksa, o vakit film gösterilerini, yabancı filmleri şimdilik bir yana bırakmak ve ilk elde Türk filmlerini toplayarak ulusal bir sinemaevinin temelini atmak gerekir. “Uluslararası Sinema Dernekleri Federasyonu” yoluyla film sağlamanın tek yolu da buradan geçer. Geçen mektubumda özellikle bunun önceye alınması gerektiğini, Bay Langlois’nın ne kadar iyi niyetli olursa olsun, bazı koşullar gerçekleşmedikçe bizim için birşey yapabileceğini sanmadığımı söylerken bunu belirtmek istiyordum. Bu sorunun “nazari” bir tartışmadan çıkıp “pratik” bir nitelik kazanması da bundan dolayı. Birinci ya da ikinci şıkkı seçtiğimize göre, ilk elde yapılacak iş de, olanaklarımız da, niteliğimiz de değişiyor. Peki, bu iki ayrı iş bir arada yürütülemez mi? Yani hem sinemaevi hem de sinema derneğini birleştiren “melez” bir kuruluş meydana getirilemez mi? Bu ileriki tarihte zaten kendiliğinden olabilir: Deposu zenginleşmiş bir sinemaevi zaten ister istemez seyirciye bu zenginliğini tanıtmak isteyecektir. Bir sinema derneği yerleşip kökleşince de yavaş yavaş bunun bir “film deposu” meydana gelecektir. Ama ilk ağızda, ilk adımı atarken, bu iki işi birbirinden ayırıp ona göre yola çıkmak gerekiyor, bence. O zaman da ortaya ikinci bir soru çıkıyor: Hangi yolu seçmek daha iyi olur? Pek tabii sinema derneği kurmak ve işletmek, sinemaevini meydana getşirmek ve işletmekten çok daha kolaydır. Bir sinemaevinin amacını, yararını ilgili kişilere anlatmak bugün Türkiye’de imkansız değilse bile çok güçtür. Belki sinema derneği, sinemaevinin yararlılığını, gerekliliğini ortaya koymakta tek dayanak noktası olacaktır. Öte yandan şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Yukarıda, bir sinema derneği kurmak ve işletmenin sinemaevi kurmak ve işletmeye göre çok daha kolay olduğunu söyledim ya, bu kolaylık sadece bu iki kuruluş arasındaki bağıntıyı ifade ediyor; yoksa yurdumuzda bir sinema derneğini kurmak ve çalıştırmak da sayısız güçlük ve engellerle karşılaşıyor. Şimdiye kadar en azından yarım düzine sinema derneğinin kuruluşunu gördüm, çoğuna da katıldım, hatta şimdi Ankara’da bir yenisini kurmak peşindeyiz, her seferinde derneğin ömrünün hiç de uzun olmayacağını bile bile, Nasrettin Hoca’nın “ya tutarsa”sıyla işe giriştik, bir sinema derneğini bile şimdiye kadar tutturamadık.

2- Mektubunuzda belirttiğinizin aksine, sansür tüzüğünün böyle bir çalışmaya ufak da olsa bazı olanaklar sağladığı düşüncesinde değilim. Sansür tüzüğünün metninde böyle olduğu gibi, daha önemlisi uygulamada da durum böyle. Nitekim, Ankara’daki Fransız Kültür Heyeti, bütün direnmelerine, el altından ve açıktan dostluklara ve nüfuzlara başvurmasına rağmen, en zararsız bazı filmleri bile kendi derneğinin üyelerine gösteremedi. Bugünkü mevzuat karşısında Türkiye’ye hangi yoldan ve hangi amaçla gelirse gelsin, daha önce sansürden geçmemiş her film mutlaka sansüre uğrayacak, sansür tüzüğü mutlaka uygulanacak, dışarıyla film alış verişinde büyük bir engel olacaktır. Bugün, sinemaevi için de olsa, en ufak bir taviz koparmaya imkan yoktur. Bunun tek yolu, sinemaevi, sinema derneği gibi sinema kültürüyle ilgili kuruluşların çalışmalarını sansürün dışında bırakacak yeni bir mevzuatın sağlanmasıdır. Biz birkaç arkadaş Bay Baykam’ın hazırladığı kanun tasarısına böyle bir madde koyması için teşebbüse geçtik, ama B. Baykam’ın tasarısının son şeklinde bu yer alıyor mu, bilmiyorum; böyle bir madde meclisten geçer mi geçmez mi onu da kestiremiyorum. Sansür konusu da, yine ilk adımın bir sinemaevinden çok bir sinema derneği yolunda atılmasında ağır basıyor.

3- Bu durumda, bir sinemaevi derneği kurulursa, bu derneğin bir hatta iki yıl, her şeyi bir kenara bırakıp “sinemaevi” kavramını resmi makamlara, kamuoyuna öğretmesi, benimsetmesi için yoğun bir propaganda çabasına girmesi gerekecek sanırım. Asıl sinemaevi çalışması da ancak ondan sonra gerçekleşebilecek gibi geliyor bana.

Mektubumun pek iyimser sayılmayacağını biliyorum. Bu konudaki çeşitli denemeler fazla iyimserliğe yer bırakmıyor. Ama, güçlüğün en büyük bölümünün birtakım gereksiz, “suni engeller”den geldiğini de biliyorum. İyimserliğe yer bırakmayan koşullara rağmen her seferinde yeni bir teşebbüse girmemin, yeni bir teşebbüsü desteklemeye çalışmamın nedeni de bundan. Aşağı yukarı bir çeşit bayrak yarışı bu. Bayrağı hiç olmazsa elimizden geldiği kadar ilerletmeye çalışmamız gerektiğine inanıyorum.

4- İş ve ikametgah adreslerim şunlar: “Anadolu Ajansı, Dış Haberler – Ankara” – “Bahçelievler 2. cadde, 27/A – Ankara”

Başarı dilekleri, saygı ve selamlarımla…

Nijat Özön

Nijat Özön

Nijat Özön

“Yeni Sinema”nın Çıkışı

SD SİNEMATEK DERNEĞİ

24.1.1966

Sayın Özön,

Yazışmamızın bunca uzun bir süre aksamasına sebep olduğum için özür dilerim. Sinematek’in çeşitli zorunluluklarından ötürü bir festival temposu içinde yürütmek zorunda kaldığı film gösterileri (2.500 üye, pazar hariç her gün gösteri, broşürler, sansür güçlükleri ve film gösterilmesindeki işlemler vs) asıl amaçlarını gerektiği biçimde gerçekleştirmesine olanak bırakmıyor. Bu durumun geçici olduğunu düşünerek hiç olmazsa gösterilerin en olumlu biçimde devam etmesine çalışıyorum. Önümüzdeki ay yeni bir binaya geçiyoruz. Küçük bir salonu ve depo yapabileceğimiz odaları olan bu yeni bina arşive başlanmasına da imkan verecek.

Bay Selçuk Bakkalbaşı’ya 23 Türk filmi ile ilgili dilekçeyi sizin mektubunuzda bildirdiğiniz biçimde yazarak yolladım. Bu arada yolladığınız belgeler için teşekkür etmek istiyorum, geç de olsa Giovanni Scognamillo ile birlikte, bildirdiğiniz eski filmleri araştırmaya başladık. Gelecek mektubumda olumlu sonuçları bildirebileceğimi umuyorum.

Kitaplık kurma çalışmalarımız epeyce ilerledi. 8 dergi (Cahiers du Cinema, Cinema 66, Tele-Cine, Sight and Sound, Filmkritik, Cinema Nuovo, Films and Filming, Film Quarterly) ile önemli kitaplar yavaş yavaş gelmeye başladı. Sizin Sinema Elkitabı, Sinema Terimleri Sözlüğü ve Türk Sineması kitaplığımızda var. Yalnızca Sinema Sanatı, bendeki tek nüshadan ibaret. Kitapçılardan bulunması mümkün olmadı. Sizde varsa veya nereden sağlanabileceğini biliyorsanız bana bildirmenizi rica edeceğim. Ayrıca dergi’nin {Sinema dergisinin} de tam bir takımını nereden elde edebilirim?

Sinematek, Mart ayından başlayarak aylık bir sinema dergisi yayınlayacak. Dergi, büyük boy ve 40 sayfa olacak. Yazı kurulu Scognamillo, {Cevat} Çapan, Hacıbaşoğlu {Hüseyin Baş} ve ben olmak üzere dört kişi. Mart sayısında Jean Douchet’nin Yeni Dalga üstüne bizim için yazdığı bir yazı, Scognamillo’nun Yeni-gerçekçilik üstüne bir yazısı, Hacıbaşoğlu’nun Sinematek kurumları üstüne bir inceleme çevirisi, benim Bunuel üstüne bir yazım, ayın filmleri, Türkiye’den ve yabancı ülkelerden sinema haberleri ve Sinematek’in Mart ayında göstereceği filmlerle ilgili teknik fişler bulunacak. Ayrıca derginin her sayısında bir “Ansiklopedik Sinema Sözlüğü” düzenlemek istiyoruz. Ancak bu bölümde verilecek bilgilerin hemen her başvurma kitabında kolayca bulunabilecek türden dğil de bir araştırma sonucu elde edilmiş özgün bilgiler olmasını daha uygun bulduk. Örneğin Mart sayısında “İtalyan Yeni-gerçekçilik Akımının Senaryocuları”nı tanıtmayı kararlaştırdık. Bu bölümün düzenlenmesini de, bu konuda en yetkili sinema yazarı olduğunuza göre sizden rica ediyoruz. Yazı kurulu olarak bu bölümdeki senaryocuların alfabetik sıraya göre, kısa biyografileri, senaryolarının özellikleri ve önemli senaryoları verilerek tanıtılmasını uygun bulduk. Bu konuda bize yardımcı olacağınza inanıyorum. Vaktimiz de çok olmadığına göre bu bölümü hazırlamayı kabul ettiğiniz takdirde acaba 15 gün içinde bize yollayabilir misiniz? Cevabınızı bekleyeceğim. Ayrıca Ankara’da bize yardımcı olabilecek genç sinema yazarları ya da yetenekli gençler varsa lütfen bildirin. Sinematek’in dergisinin (imkanlarımız biraz geniş olduğu düşünülürse) yeni sinema yazarlarının yetişmesine olanak sağlaması çok iyi olacak kanısındayım. Yazı kurulu her yazı için Mehmet Fuat’ın Yeni Dergi’de uyguladığı ölçülerle telif ücreti ödenmesini kararlaştırdı. Bu para, ne olursa olsun verilen emeği tam karşılamayacaktır ama gene de dergi yönünden bir dürüstlük çabası olduğu için olumlu karşılanır sanıyorum.

İtalyan Kültür Heyeti Başkanı Bay Bolte’ye, elimizde iki İtalyan filmini, Vivere in Pace ve Il Camino Della Speranza’yı Ankara’da gösterebileceğini bildirmiştim. Ancak öğrendiğime göre M. Amour {Fransız Kültür Ataşesi}, filmlerin yanar olduğunu ve Fransızca olmadığını ileri sürerek salonu vermekten çekiniyormuş. Filmleri henüz sansürden çıkarmadığımız için kesin olarak bir bilgim yok. Ancak aynı partide gelen filmlerden örneğin Senza Pieta yanar değil ve Fransızca kopya. Yukarıdaki iki filmin de aynı nitelikte olması kuvvetle muhtemel. Bu bakımdan kısa bir süre içinde B. Bolte’yi ya da B. Amour’u görürseniz böyle bir sakıncanın bulunmadığını bildirmenizi rica edeceğim. Ben de filmler çıkar çıkmaz B. Bolte’ye kesin durumu bildireceğim.

Bundan böyle yazışmamızın daha düzenli olabileceğini umuyorum. Şimdiden teşekkür eder buradan en içten dileklerimi iletirim.

Saygılarımla.

Onat Kutlar

* * *

Ankara, 8 Şubat 1966

Sayın Kutlar,

Mektubunu aldım, teşekkür ederim. Vaktinizi fazla almamak için durmu kısa maddelerle belirtmeye çalışacağım:

1- Sinema Sanatı’ndan bende birkaç fazla nüsha var, birini size yollarım. Dergiden fazla olup olmadığını bilmiyorum; daha doğrusu birkaç fazla sayı vardı ama, bir takım meydana gelir mi bilmiyorum; bir bakacağım, takım varsa onu da yollarım. Dergiyi başka bir yerde bulabileceğinizi pek sanmıyorum.

2- İstediğiniz yazıyı bugünlerde yollayabileceğimi sanıyorum. Ancak, bundan sonraki sayılar için aynı çeşit bir çalışma yapabilecek durumda olmadığımı şimdiden belirtmek isterim. Elimde bir sürü çeviri siparişi var. Bir de bu çeşit çalışmalar, uğraştırmasına, vakit almasına rağmen benim için çekici değil. Türk sinemasıyla ilgilenmeyi daha önemli buluyorum. İleriki sayılar için ancak Türk sineması konusunda ve elde hazır olanlardan yardım edebilirm.

3-Ankara’da şimdilik genç sinema yazarları ya da buna yetenekli gençler tanımıyorum. Vardır belki ama benim haberim yok. Böyle biriyle tanışırsam size bildiririm; tabii böyle gençler olursa çok iyi olur. Ancak bu gençleri ortaya çıkarmanın en kestirme ve en iyi yolu, dergide küçük bir ilan yayınlamak ve bunda, yazı kuruluna gönderilip dergide yayımlanabileceğine karar verilen yaqzıların yayımlanacağını açıklamak. Gerekirse bu konuda yarışma bile açılabilir.

4- Mektubunuz üzerine B. Bolte’yle görüşmüştüm. B. Amour’dan pek umutlu olmadığımı gördüm. B. Amour kendisi bir şey yapamadığı gibi başkalarına da güçlük çıkarıyor. Önce filmlerin Fransızca olmadığını söyleyerek göstermek istememiş, sonra da Fransızca olduğunu öğrenince bu kez de “bu çeşit filmler kendi dillerinde oynatılmalı” demeye başlamış.

Başarı dilekleri, saygı ve selamlarımla…

Nijat Özön

***

SD SİNEMATEK DERNEĞİ

1.2.1966

Sayın Nijat Özön,

Mektubunuzu, Sinema takımını ve yazınızı aldım. Hepsi için de teşekkürler. Derginin ilk sayısını, yazıların uzunluğu ve çokluğunu da göze alarak sayfa sayısını artırdığımızdan, ancak Mart ayının ilk haftası içinde çıkarabileceğiz. Derginin adı Yeni Sinema. 64 sayfa olacak ve içinde elliye yakın fotoğraf bulunacak. Dolgun bir sinema dergisi olacağına inanıyorum. Yazınız bizim için değerli bir kaynak olacak, ancak bundan böyle daha çok Türk sineması ile ilgili sorunlara eğileciğinizi, bu konudaki araştırmalarınızı sürdüreceğinizi yazıyorsunuz. Bu düşüncenizi göz önüne alarak Nisan sayısı için sizden istemeyi düşündüğümüz yazı konusunda bir karara vardık. Nisan ayında Sinematek üç Sovyet filmi gösterecek: İnsanın Alınyazısı (Bondarchuk), Budala (Pyriev) ve Temiz Gök (Çukray). Ayrıca buradaki Mosfilm temsilcisi Şipov’dan Yutkeviç’in Ankara – Türkiye’nin Yüreği adlı belge filmini bize sağlamalarını rica ettim. Şipov bu konuyla uğraşacağını söyledi. Şimdi sizden dileğimiz şu:

1- Yutkeviç’in filminin bir kopyasının da Foto-Film Merkezi’nde (ordu) bulunduğunu öğrendim. Şipov, filmi Rusya kanalı ile sağlayamazsa acaba Ordu Foto-Film Merkezi’ndeki kopyadan yararlanılabilir mi? Bunu öğrenmeniz mükün müdür?

2- Gene Nisan programı için Langlois’dan, sizin önce sözünü ettiğiniz Türkiye ile ilgili filmlerden kurulu bir kurgu kopyası istedik. Bu da gelirse Nisan ayında yabancıların Türkiye üstüne çevirdikleri iki filmi Sinematek’te gösterebileceğiz. Bu durumda sizden Türk sinemasını değilse bile, Türkiye’yi yakından ilgilendiren “Türkiye’de Yabancıların Çevirdikleri Belge Filmleri”, konusunda bir araştırma rica etmeyi uygun bulduk. Bılmiyorum siz ne diyorsunuz?

3- Ayrıca doğrudan doğruya Türk sinemasını ilgilendiren bir konu da ele alınabilir. Buna da çok sevineceğiz. Mart ayı içinde ülkemizde gelecek olan Jean Douchet ve muhtemelen Rosselini’nin katılacakları bir “eleştirmenler arası tartışma” düzenleyeceğiz. Tartışma konusu “Gelişmiş ülkelerde sinemanın gittikçe daha özgün ürünler vermesine karşılık kimi, az gelişmiş ülkelerdeki duraklama, hatta gerilemenin nedenleri” olacak. Tartışma günü 7 Mart. Tartışmada hazır bulunabilmenizi çok isterdik. Ancak bu mümkün olmazsa, hiç olmazsa tartışmanın yayınlanacağı Nisan sayısına bu konu ile ilgili bir yazı verebilip veremeyeceğinizi bana bildirirseniz sevinirim.

Turizm ve Tanıtma Bakanlığı Foto-Film Dairesi’ne ve Bay Bakkalbaşı’ya oradaki Türk filmleri konusunda bir süre önce başvurmuştuk. Bugüne kadar herhangi bir cevap gelmedi. Sizin herhangi bir temasınız var mı bilmiyorum. Acaba olumlu bir sonuç alıp alamayacağımıza dair bir şey duydunuz mu?

Size yolladığım program vb. şeyler PK 209’da bu isimde kimse tanınmıyor denilerek bize iade ediliyor. Acaba bir yanlışlık mı oluyor? Bundan böyle aynı adrese yazmaya devam edeyim mi?

İçten saygılarımla.

Onat Kutlar

* * *

Ankara, 11 Mart 1966

Sayın Kutlar,

Mektubunuzun vecabını bugüne kadar geciktirişimin nedeni, Turizm Bakanlığı’ndaki filmler konusunda bir sonuç alınmasını beklediğimdendir. Daha önce birkaç kere size bu iş için acele etmenizi, şartların değişebileceğini söylemiştim. Sanırım filmleri koyacak yeriniz olmadığından bu işi biraz ağırdan aldınız. Ancak bu arada Tanıtma Genel Müdürü değişti ve bu filmlerin verilmesine engel oldu. Mektubunuz üzerine Bakkalbaşı’yla yeniden görüştüm, o da görevinden ayrılmak üzere; ancak bu işin olumlu bir şekilde sonuçlanmasını çok istediğinden yeni bir teşebbüse daha girişti. Müsteşar ve bakanla doğrudan doğruya temas etti, kararı doğrudan doğruya bakandan çıkaracak. Yalnız yeni bir müracaatta bulunmanız lazım. Bu müracaat eskisinin hemen hemen aynı olacak, fakat şu değişikliklerle: Dilekçeyi doğrudan doğruya Turizm ve Tanıtma Bakanlığı adına (yani Tanıtma Gn. Md. ve Foto-Film Dairesi’ni karıştırmayarak) göndereceksiniz; Sinematek’in resmi bir kuruluş olduğunu ve zaten görevinin eski filmleri saklamak, korumak olduğunu belirteceksiniz; bir de Sinematek adının yanına paranetz içinde “Sinema Müzesi” kaydını koymanız yararlı olacaktır, çünkü bakan bey sinemateğin ne olduğunu anlamaz. Bu yeni dilekçeyi hiç vakit geçirmeksizin Selçuk Bakkalbaşı’na göndermenizi rica ederim, o gerekli olan işlemi yapacak.

Öbür konulara gelince:

1- Foto-Film Merkezi’yle maalesef temasa geçemedim. Bu merkez şehir dışında bir askeri kurum. Temas çok güç. Sonra bu filmin Foto-Film Merkezi’nde olduğunu da pek sanmıyorum. Aslında Halkevleri’nin malıydı bu film, bir ara Halkevleri’nin malı alındı, sonra iade edildi. Bu arada ne oldu, bilmem.

2- Yazı konusuna gelince, geçen mektubumda durumu açıklamış, yalnız Türk sineması konularıyla ilgilendiğimi söyledikten başka, ayrıca şimdiki durumda sadece “elde hazır” olanları verebileceğimi belirtmiştim. Bu bakımdan, bütün ilginçliğine rağmen, belirttiğiniz konularda yazı yetiştirmem imkansız. Elde hazır olarak şimdilik sadece “Türk Filmlerinin Filmografisi” var. 1914’den bugüne kadar çevrilen bütün filmler. Fakat o da 200 sayfayı aşan bir şey. Bununla birlikte uygun görürseniz, dergide sürekli yazı şeklinde metin ya da ek olarak verilebilir. Sinematek dergisinin niteliğine de aykırı düşmeyen bir incelemedir. Bu konudaki düşüncenizi ve yayımlamak istediğiniz takdirde nasıl bir şekil düşündüğünüzü bildirirseniz, ona göre hazırlarım.

3- Posta Kutusu hakkındaki şikayetinizi ilgililere söyledim, böyle bir şey olamayacağını bildirdiler. Belki Bakanlık PK 209 adresine yanlışlıkla havale edildiyse böyle bir şeyin olabileceğini söylediler. Her neyse, bundan sonraki haberleşmeyi ev adresm ile de yapabiliriz. Ancak yine yeni bir iadeye kadar PK 209’a gönderin ve iadeli bandı bana gönderin ki, adamlara ibraz edebileyim.

Saygı ve sevgilerimle…

Nijat Özön

Papirüs’te “Ulusalcılar”la Tartışma Üzerine

YENİ SİNEMA

27.5.1968

Sayın Nijat Özön,

Papirüs sayfalarındaki zorunlu ve sevimsiz buluşmamızın dışında benim askerlik görevim dolayısıyla uzun zamandır görüşemedik. Sanırım bir konferans dolayısıyla birkaç hafta sonra Ankara’ya geleceğim. Ulusal Sinema’nın son sayısını gördünüz mü bilmiyorum. Ama bütün yeni gelişmeler, Türk sinema yazarının durumunu açıkça saptamasını, bütün yazarların ortak yargılar çerçevesinde birleşerek daha etkili çalışmalarını gerekli, hatta zorunlu kılıyor. Anakara’da bu konudaki düşüncelerinizi öğrenebileceğimi sanıyorum.

Şimdi sizden Yeni Sinema’nın gene Türk sineması konusuna ayıracağı ve çift sayı olarak çıkaracağı Temmuz sayısı için bir yazı rica ediyorum. Yeni Sinema’da bu “deri yüzücüleri” ile düpedüz bir polemiğe girmek niyetinde değiliz. Değmez de. Ama savundukları veya savunur göründükleri bazı düşüncelerin yanlışlarını, tehlikelerini genel planda, onların adlarını anmaksızın açıklamakta yarar görüyorum. Bu kuramsal tartışma konularında sizin de ilginizi çeken ve yazmayı düşündüğünüz noktalar olabileceğini sanıyorum. Yazınız bizi sevindirecek.

Ancak ne yazık ki süremiz çok uzun değil. Yazıların 12-13 Haziran’da (en geç) elimizde olması lazım. Yani, on beş günlük bir süre. Sayfa sayısı bakımından hiçbir sınırlama yok. Sadece birkaç gün içinde yazı yazmayı kabul edip etmediğinizi bildirirseniz memnun olurum. Yeni kirabınızı Ali’de (Gevgili) gördüm. Kutlarım.

Saygılar.

Onat Kutlar

* * *

Ankara, 29.5.1968

Sayın Onat Kutlar,

27 Mayıs tarihli mektubunuzu aldım. Sözünü ettiğiniz yeni gelişmeler konusunda buraya geldiğinizde daha rahat görüşebiliriz, sanırım bir mektup çerçevesine sığmaz. Polemik bir yana, dolaylı ya da dolaysız cevaba bile ne hevesim ne de vaktim var. Papirüs’teki yazıyı da sırf benim yüzümden başkalarına – TDK sorumlularına – söz geldi diye ve yalnız o çerçevede yazdım. Bana kalırsa bu tartışmaya ya ciddi bir tutumla ya da bütün bunları alaya alan mizahi bir tutumla yanaşılabilir. Ancak birinci tutumun en kısa zamanda şahsiyata ve küfürleşmeye döneceğinden hiç şüphe etmiyorum. İkinci tutum belki de daha uygun ama bunun için hem mizah yazarı olmak gerek hem de bu işin büyük bir yararını göremiyorum.

Geriye başka bir şık kalıyor: Bu hengamede ortaya atılan konu ve sorunlarla ilgili görüşleri soğukkanlılıkla, kimseye bağlanmaksızın ele almak… Benim bu gibi durumlarda öteden beri yapmaya çalıştığım da bu. Ne var ki, bunu yapmak için hemen her vakit tozun dumanın dinmesini tercih ederim, sakin zamanları seçerim, yoksa böyle tozdan dumandan ferman okunmadığı sıraları değil.

Bir de, malum, hesapta olamadık meşguliyetler var: Okulun sınavları, televizyona yetiştirilecek programlar… gibi. Bunlar da şu günlerde yazı yazmama engel. Fakat burada Jak Şalom’a da söylediğim gibi, derginin daha ileriki sayılarına yazı göndermeye çalışacağım. Şimdilik mazur görmenizi rica ederim. Saygı ve selamlar…

Nijat Özön

 

(Yeni İnsan Yeni Sinema dergisinin 1. sayısında yayınlanmıştır.)