13. Sayı

Hrant Dink cinayeti, Gabriel Garcia Marquez’in Türkçeye Kırmızı Pazartesi olarak çevrilmiş romanını hatırlatıyor. Romanın orijinal adı “Cronica de una muerta anunciada”, Türkçesiyle “anons edilmiş bir cinayetin kronolojisi”dir. Romanda, gerçekleşeceği önceden duyurulmuş bir cinayetin kronolojik bir sıraya göre anlatımını okuruz, aynı Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi. Devletin tüm kurumlarının, başta emniyet ve iç işleri, önceden bildiği, bağıra çağıra duyurulan, sürekli ihbar edilen, ancak kimsenin “ciddiye” almak istemediği bir katledilme, Hrant’ın başına gelenler. Bu yanıyla, İstanbul valisinin, emniyet müdürünün olayın hemen ardından yaptıkları açıklamalara geri dönüp, “bize” neyi anlatmaya çalıştıklarını yeniden yorumlamamız gerekiyor. Herkesin bildiğini, onlar bilmiyorlar mıydı?

Ya da bir başka “trajik” sahne: Katil zanlısının elinde Türk bayrağı, yanında jandarma ve polisler eşliğinde çekilen hatıra fotoğrafları. Bir katilden “kahraman” yaratmak mı istenmişti? Yoksa katilin yanındaki “görevli memurlar”, ileride çocuklarına bırakacakları bir anı mı olsun istiyorlardı? Bir “şaka” gibi, ama bundan öte bir anlamı olmalı elbee.

Hrant’ın cenazesinde, hem halkların kardeşliğini hem de bu katliama duyulan şiddetli bir öeyi anlatan “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz” sloganı, hemen ertesinde egemen ideolojinin tahammülsüzlüğünün bir göstergesi oldu. Milliyetçifaşist cephenin en ufak bir şekilde etkilenmemesi, katliamın bunlarla özdeşleştirilmemesi için, “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz” sloganı bir tür antislogana dönüştürüldü ve ne yazık ki bunda başarılı da olundu. Bir ara, Beşiktaş’ın Çarşı grubunun açtığı ve çevreye duyarlı olmaya çağıran “Hepimiz ozonuz” pankartı da, bu “ruh durumundan” nasibi alacak gibiydi. “Hayır ozon değiliz, hepimiz Ali’yiz, Mehmet’iz” diyecek gibi duruyordu, besili milliyetçifaşistlerimiz.

Cinayetin hemen ertesinde, medyada, bir ara, eli kanlı Muhsin Yazıcıoğlu’nun faşist örgütü ve yan kolu Alperen Ocakları ile ilgili haberler çıktı. Ancak, “gizli eller” bu ilişkinin ortaya çıkışını bırakın, en ufak bir anıştırmaya yer vermeyecek şekilde olayı ört bas eiler. Olay, kolayca münferit bir hale getirildi.

Tüm bu yaşananların sonucunda, emniyeeki, iç işlerindeki “sorumluluların” istifasını ya da sorumluluklarının kabulünü isteyene rastlanmadı medyada. Daha doğrusu, olay, baştakilere ulaşmadı. Her gün, gün yüzüne “çıkartılan” yeni haberlere rağmen… Dolayısıyla, iç işleri bakanının, İstanbul emniyet müdürünün, İstanbul valisinin “istifasını” istemek basbayağı “devrimci” bir istek olmaktadır.

Tüm bunların yanında, Türkiye, ABD askeri olmaya çok istekli bir şekilde, emin adımlarla yürüyor. Türkiye’ye biçilen ABD’nin Ortadoğu taşeronluğu, egemenlerimizde çok fazla talep buluyor. Neredeyse tüm atılan adımlar, bu taşeronluğu meşrulaştırmak, ABD askeri olmak dışında bir alternatif olmadığını kabule zorlamak anlamına geliyor. Türkiye, emperyalizmin, maşası olmaya çok fazla istekli görünüyor ve neredeyse tüm gündemi bu eksende kullanmaya/geliştirmeye çalışıyor.

***

Sinemamızın gündeminde ise bambaşka şeyler var. Türk sinemasında ilkler kervanına Hollywood ile yapılan ortak yapım da girmiş oldu. Aslında bir süredir, resmen olmasa da, şeklen Hollywood “ortakyapımları” ile doluyor sinemalarımız. Değişen, bunların “Türk” filmi olarak adlandırılması ve kayıtlara “Türkiye Sineması” alt başlığında düşülmesi oluyor. Sinemamızın gündeminde, korku saçan ucubeler, doğması engellenen çocukların ruhları, genler, çılgın dershaneler, hokkabazlar, Deniz Akkaya’nın tecavüzü ve daha başka bir sürü şey bulunuyor.

Son yıllarda Türk sinemasında bahsi geçen “patlama”, aslında Türk sinemasından kaynaklanmıyor. Bu patlamanın kökeninde, Hollywood sinemasının etkisiyle yapılan ticari filmler yer alıyor. Üstelik sinemamız, yıllar sonra tür sinemasını da keşfetmiş oldu. Artık sinemamızda, korku filmlerine, Hollywoodvari aksiyonlara, duygusal komedilere örnekler bulunuyor.

***

Bizim gündemimizde ise şunlar yer alıyor: Metin Belgin ve Biket İlhan’ın Mavi Gözlü Dev filmi, dürüst bir biyografik öykü anlatıyor. Nazım Hikmet’in Bursa Hapishanesi yıllarını perdeye aktaran ikili, Nazım’ı, siyasi kimliğiyle de ele alıyor ve bu anlamda onu “aşk şairine” indirgeme niyetlerinin karşısında duruyor. Son dönem Türk filmlerinden Kader, Takva ve Barda’nın eleştirilerini de bu sayımızda bulabilirsiniz. Ayrıca 12 Eylül’ü konu edinen yeni yapımlarla daha önceki yıllarda çekilmiş filmler üzerine iki yazı bulacaksınız. Şu anda Hindistan’da bulunan yazarımız Aylin Sayın ise Hindistan sineması ile ilgili yazısıyla bu sayıda yer alıyor. Hindistan sineması denince ilk akla gelen yönetmenlerden olan ve aynı zamanda üçüncü sinemanın önemli uygulayıcılarından Satyajit Ray üzerine Roy Armes’in yazısından yapılan çeviri, Hindistan sinemasının dünü ve bugünü konusunda bir kaynak oluşturuyor. Hindistan‘ın ve dünyanın gidişatını ise Arundhati Roy‘un kaleminden aktardık. OsmanlıTürk romanlarındaki kahramanlardan günümüz sinemasının süper kahramanlarına geçişi anlatan ve sinemada yükselen milliyetçiliği Kurtlar Vadisi: Irak ve Son OsmanlıYandım Ali filmlerini de ele alarak anlatan iki yazımız Türk sinemasında son dönemde görülen milliyetçi etkiyi inceliyor. Türk Sinemasında Ermeni Sanatçıların Ayak İzleri, sinemamızda var olan Ermeni kardeşlerimizi ele alıyor. İstanbul Film Festivalinde filmlerine yer verilen Fassbinder‘e biz de dergimizde Evrim Kaya‘nın bir yazısıyla yer verdik. Söyleşilerimiz arasında ise Kostas Gavras ile yapılan söyleşi bulunuyor. Wim Wenders ve Walter Salles, yol filmleri yapan iki yönetmen yollar üzerine konuşuyor.

Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere,

Dostça kalın.

13. Sayının İçeriği:

Mavi Gözlü Dev: Bu Dünyadan Nazım Geçti / Evrim Ulaşlı

Kader: Önce Masumiyet Vardı / Yusuf Güven

Takva Sahibi Olmak ya da Olmamak / Elif Genco

Barda / Doğan Yılmaz

Umudunu Kaybetme, Onurunu Kaybedebilirsin! / İpek A. Zeis

12 Eylül’ü Anlatmak / Bülent Görücü

12 Eylül Filmlerinde “Mazi Kalbimde Bir Yaradır” / İshak Kocabıyık

Sinemada Yükselen Milliyetçilik ve Eleştirisi / Seray Genç

Osmanlı –Türk Romanındaki Kahramanlardan, Türkiye Sinemasına / Özcan Alper

Türk Sineması’nda Ermeni Sanatçıların Ayak İzleri / Janet Barış

Açıksözlü Rainer Werner Fassbinder ve Karakterleri / Evrim Kaya

Wim Wenders ve Walter Salles’ten Yol Filmleri Üzerine / Seray Genç – Yusuf Güven

Hint Sineması I: Tanrı Krişna’dan Chaplinvari Raj Kapoor’a / Aylin Sayın

Satyajit Ray Sineması / Roy Armes

Arundhati Roy, Hindistan ve Sinema / Seray Genç

Kostas Gavras Söyleşisi / Film Ekibi

Annem Sinema Öğreniyor Berlin’de / Seray Genç