19. Sayı

Açlığa, Soğuğa “Tütün” Basmak

31 Ocak itibariyle kağıt üzerinde dahi Tekel işçisi kalmayacağını öğreniyoruz. “Özelleştirme İşleri Başkanlığı” varmış memleketimizde ve bu başkanlık tarafından işçilere iş akitlerinin sona erdirileceği bildiriliyor. Dayatılıyor. İşçilerden de ya evet ya da hayır demesi bekleniyor. Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya geliyor Tekel işçileri.

Özelleştirme nedeniyle işçi statüsünden geçici işçi statüsüne geçirilirken, kaybedecekleri maaş ve özlük haklarını korumak için mücadele veren Tekel işçileri iktidar güzellemesine varan bir sürecin sonunda iktidarın sınıf politikalarını ayan beyan ortaya serdiği için önemlidir. Tekel işçilerinin bir dayanışma içerisinde, soğuk, ayaz ve fiziksel-siyasal saldırılara karşı durmaları pek çok işçi hakkı ve mücadelesinin geleceği için de önemlidir. Yine Tekel işçilerinin o meydan, park ve çadırları, yeni yıl 2010’a girerken de, bugün de terk etmemesi bir inadı gösterdiği için önemlidir. Tekel işçilerinin vapur “kaçırdığı” haberini görünce aklımıza İspanyol tersane işçilerinin Güneşli Pazartesiler filmi geliyor. Bizim sinemamız da, memleketimiz de Güneşli Pazartesileri bekliyor hala…

Sinemamızın beklediği sinema yasasında da ya evet ya da hayır dayatmasının yaşanması muhtemeldir. Sinema filmlerinin üretimine yönelik, çalışanların hakları ve çalışma koşullarına değinmeyen, atama yoluyla belirlenen başkan ile “günlük siyasete güdümlü bir sinema merkezinin” yaratılması hedeflenen ve sanat eserinden ziyade bir ticari meta anlayışına kayan taslak tasarının, tasarıların eleştirisi ve bu eleştirilerin toplumsallaştırılması sinema emekçilerinin tümünün; yazarından, yaratıcısına gündemi olmalıdır. Ağır çalışma koşullarını, dizilerde yaşanan ölümle sonuçlanan kazaların tesadüf olmadığını duyuran Sinema Emekçilerinin Sendikası Sine-Sen’in “sinema kurumunun kurulması” konusunda başlattığı kampanyasını duyurmak da boynumuzun borcudur (http://sinesen.org.tr/). Ayrıca Sine-Sen’in 2009 yılı değerlendirmesine dergimizde yer verdik.

Hrant Dink için, Hrant Dink’in arkadaşları olarak arka kapakta yer verdiğimiz duyuru da yine bir ortak hissiyattan kaynaklanıyor.

Büstleri Kırmayı İstemek Çünkü İnsanı Sevmek

Hrant Dink’in katledilişinin yıldönümünde yine Agos gazetesi önündeydik. Yiğit oğlu Arat yiğitçe ve içten bir konuşma yaptı. Odysseus ve oğlu Telemakhos gibi… Agos Gazetesinin penceresinden, anmaya gelen ve unutmamaya inat eden insanlara Sırrı Süreyya Önder de seslendi. “Dünyanın bütün dinlerinde ve dillerinde arkadan vuran kalleştir” dedi. Yapılmak istenen nedir? Bizim kalleşlerin arasında yaşamaya kanıksamamızı istiyorlar, bizim bütün cinayetler gibi bunu da kanıksamamızı istiyorlar. Fakat buna izin vermeyeceğiz, Hrant’ın yarası her daim taze ve onu katledenler ile bu işi planlayanlar hesap vermedikçe de öyle olacak. O gün Hrant için toplananlar Agos‘un bulunduğu caddeyi kesen ve adı Ergenekon olan caddenin bundan böyle Hrant Dink caddesi olduğunu ilan ettiler. Ne güzel tesadüftir ki bu cadde dergimizin de bulunduğu yer. Biz de iletişim adresimize Hrant Dink Caddesi‘ni ekledik.

Sadece ölümlere değil linçlere de alışmamızı istiyorlar. Selendi’den Romanlar Gördes’e sürülüyor. Edirne’de basın açıklaması yapmak isteyen solcular linç edilmek isteniyor. Linç, linç, linç… Toplumsal kültürün bir parçası haline getirilmek isteniyor. Artık kimsenin birbirini dinlemeye ihtiyacı yok. Bu da bir değersizleşmenin/ değersizleştirmenin dayatılmasından kaynaklanıyor.

Yazıyı Adamak

Bu sayımızda 12 Eylül sonrası farklı kuşakları kesen değersizleşmenin 2000’li yıllara, toplumsal ve kültürel olarak vardığı noktaya dair bir film olan Bornova Bornova ve yönetmeni İnan Temelkuran ile yaptığımız söyleşi yer aldı. Evet, bizim de bu söyleşinin başlığına çıkardığımız gibi “bugün artık küçük hayatlar bile büyük umutlar haline dönüşmüştür.”

Roman ve film haliyle ele aldığı konu itibarıyla bir dönemi ve bu dönemin kadınını da anlatan Kıskanmak filmi üzerine yazılan yazılar hem etraflı bir incelemeyi hem de Kıskanmak filminin Zeki Demirkubuz sinemasındaki yerini, meselesini ele aldı.

Son dönem sinemamızda yapılan filmlerin seyirciyle kurdukları ilişki üzerinden pek çok değerlendirme yapılabilir. 2009’un çok izlenen filmlerinden biri olan; resmi ideolojinin vatan, ordu ve ulusal kimliğe ilişkin popülist söylemlerine sahip Nefes filmi yazısında filmin neden çok izlendiği sorusuna da bir yanıt aranıyor. Oysa bir başka film, taşranın her halinden sonra “kara mizahı” ile karşılaşmak üzerinden tartışmalara da neden olan Vavien’in iyi bir film olarak muğlak sonu ya da söylemi ve seyircinin farklı alımlayışı üzerine sorular soruyor. Sorular ve yanıtlar pek çok yazının tarzını belirledi diyebiliriz bu sayıda. 2009’dan 2010’a geçerken etkisi dinmeden devam eden, izlediğimizde, açılan Pandora kutusunun Ursula Le Guin’in kitaplarındaki dünyayı hatırlatmasıyla başlayan işkillenmemiz bu sayıda “Amerikahramanlık” üreten film olarak Avatar yazısıyla devam etti. İki ayrı yazı Avatar’a farklı yaklaşım ve bakışlar geliştirilebileceğine iki örnek oluşturdu. Yılmaz Erdoğan’ın Neşeli Hayat’ı da benzer biçimde iki farklı yazıyla ele alınırken; filmin yanı sıra popüler bir figür olarak, televizyonda, tiyatroda, sinemada Yılmaz Erdoğan’a da yer veriliyordu. Yılmaz Erdoğan dışında bir başka popüler figür olan ve biraz da son dönem sinemada “mizah”ın geldiği noktayla büyük anlayış üretildiğini gördüğümüz Cem Yılmaz’ın Yahşi Batısı da ele aldığımız filmler arasında. Bir başka komedi filmi ya da popüler figür de Alamanya’dan gelen Soul Kitchen ve Fatih Akın oldu.

Başka bir dile, aşka ve yaşama dair bir ilk film olarak Başka Dilde Aşk’a dair yazarken filmin ele aldığı taraflara da söz hakkı verdik. Filmde bir internet sitesi kurarak giriştikleri bir araya gelme ve mücadele deneyimi ‘Gerçeğe Çağrı Merkezi’, adını gerçek bir örgütlenmeden alıyor, bunu da yazmak ve duyurmak istedik.

Ethem Özgüven belgesel sinema üzerine yazmaya devam ederken, ilk filmlerin unutulmaz kurgucusu Thomas Balkenhol film kurgusunun ütopyası üzerine yazdı. Belgesel bölümde Emel Çelebi de IDFA izlenimlerini paylaştı bizimle.

Theo Angelopoulos’la Üçlemenin ikinci filmi Zamanın Tozu ve aklını meşgul etmeye başladığını söylediği yeni filmi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Zamanın tozunun hemen de üzerini kaplamaya başladığı bir geçmiş yüzyıla eşlik eden filmi üzerine yazdık. Bir başka usta yönetmen Michael Haneke de “modern Avrupa’da huzursuz bir kayıtsızlıkla yaşayıp giden çekirdek aileye sırt çevirerek” bir cemaat kültürüne kaydırdığı odağıyla son filmi Beyaz Bant ile dergimizde.

Bu sayıyı sessizce sinema yapan, uzun ya da kısa yaşamını sinemaya adayan ve sinemayı seven, değerlendiren kaybettiğimiz; Zeki Ökten’e, Ahmet Uluçay’a, Eric Rohmer’e, Ünsal Oskay ve Daniel Bensaid’e adıyoruz.

Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere,

Dostçakalın.

19. Sayının İçeriği:

Düşmanını Tanı ya da Neşeli Hayat / Özgür Şeyben

Sinemada Televizyon Keyfi: Neşeli Hayat / Evrim Ulaşlı

Yahşi Batı: Bitmeyen Yurdum İnsanı Mizahı / Aylin Sayın

Gecenin Kanatları / Faime Alpagu

Kişisel Öç Duygusuyla Alınan Nefes / Doğan Yılmaz

“İyi” Film Olarak Vavien ve Muğlak Söylemi / Zeynep Yaşar

Bir 12 Eylül Filmi Olarak Bornova Bornova / Yusuf Güven

İnan Temelkuran’la Söyleşi / Film Ekibi

Soul Kitchen: Bir Fatih Akın Tarzı / Seray Genç

Başka Bir Aşk/Yaşam Mümkün / Mahmut Hamsici

Zeki Demirkubuz’un Karanlığa Son Selamı Kıskanmak / Özge Özdüzen

Köyde Birinci Olanların Filmi: Kıskanmak / Hamdi Karaşin

Avatar: Anti-Bilim, Beden ve “Amerikahramanlık” / Özge Özdüzen

Avatar’a Buradan Bakmak / Eser Dilsöz

Angelopoulos’tan 3. Yol / Yusuf Güven

Theo Angelopoulos Söyleşisi / Seray Genç – Yusuf Güven

Beyaz Bant: Batının Ahlakı / Evrim Kaya

Michael Haneke Söyleşisi / Roy Grundman (Çev.: Zeynep Yaşar)

Kozlu’da Geçen Günler III / Ahmet Soner

Hollywood’da Komünist Avı / Rekin Teksoy

Film Kurgusunun Ütopyası ve Bugünü I / Thomas Balkenhol (Çev.: E. Kaya)

Sinema Sektörünün Regülasyonu Üzerine İroni/ Doğan Yılmaz

Belgeselde Gerçeklik ve Hakikatı Tanımlama / Ethem Özgüven

Portakal Ağacı ve Işığa Uçan Pervane / Emel Çelebi

Ahmet Uluçay’ın Anısına / Seray Genç

2009 Yılı Değerlendirmesi / Sine-Sen