Senaryo Yaz(ama)mak

Ahmet Soner

Ahmet Soner /

2 Ekim 1986 Perşembe: Dün Kadri beye uğradım. TRT’den dizi film için izin çıkmış. Senaryoyu Zafer’e vermiş. Bu arada birkaç sinema filmi yapmak istiyor. Serpil Çakmaklı için bir öykü istedi benden. Yazacağız çaresiz. Filmi Aykut Düz çekecekmiş. Bu arada Engin birkaç işten daha sözetti. Bakalım neler istiyorlar?

4 Cumartesi: Dün Engin’le konuştum. Yedi tane film söz konusu. Müjdat Gezen’den sonra Perran Kutman’la bir film varmış. Daha sonra Daltonlar’ın İstanbul Macerası, bir Cüneyt Arkın, bir Adile-Münir ikilisi, bir şarkıcı filmi ve Yaprak ile Yılmaz Zafer’in oynayacakları bir başka film daha. Ayşe Şasa telefon etti, Pazartesi akşamı yemeğe bekliyormuş. Yemeğe gitmek bile masraf kapısı… Çiçek alınacak, taksiyle dönülecek vs. Yani üç-dört bin lira en azından. Hele birilerini yemeğe çağırmak tam bir yıkım… 10-15 bin lira gider su içinde… Evde fare var, kaç gündür ilaç koyuyorum sağa-sola…

6 Pazartesi: Bugün Engin aradı, Muhtar öyküsünün genişletilmiş halini istedi. Oturup beş sayfa yazdım. Öykü zaten üç sayfaydı, azıcık genişledi böylece. Yarın “Sokak Kızı” öyküsünü yazıp teslim edeceğim.

8 Çarşamba: Pazartesi akşamı Ayşe ile Bülent Oran’ın evine yemeğe gittik. Bülent abi ile ortak noktalarımız konuştukça ortaya döküldü. O da senaryoları son dakikada yazarmış, o da bulmaca meraklısıymış, o da dergileri atmaz biriktirirmiş. Tabii benzemeyen yanlarımız daha çok. Dün Kadri Bey’e “Sokak Kızı”nın üç sayfalık bir özetini vermiştim, bugün uğradığımda çok beğendiğini söyledi. Bu iş olacak gibi.

11 Cumartesi: “Kimsesiz hiç kimse yok, her kimsenin var kimsesi. / Kimsesiz kaldım medet kıl ey kimsesizler kimsesi.”

Ece telefon etti, yarın uğrayacakmış. Engin dün akşam aradı. Pazartesi günü 40 sayfalık bir tretman istiyor. Daktiloya kağıdı taktım, ama tek satır yazamadım.

13 Pazartesi: Dün Ece geldi, oturup iki saat kadar gevezelik ettik.

14 Salı: Yarın Engin’e senaryonun yarısını vermem gerekiyor. Daha altıncı sayfadayım. İşi hızlandırmak gerek. Saat 17 oldu, hala altıncı sayfadayım. Olur olmaz işlerle uğraşıp durdum bütün gün. Marangoza gidip sunta kestirdim, camcıya uğrayıp kestirdiğim camı aldım. Bu arada alışveriş yaptım, kasaba, manava ve bakkala uğradım. Eve döndüğümde Erdal telefon etti. Benim yazdığım senaryoda seve seve oynarmış, ama ücreti 750 bin liraymış. İyi para doğrusu. Ondan geride kalacak değilim ya. Şu günlerde yarım milyona senaryo yazıyorum. Ama yılbaşında 750 binden aşağısı kurtarmaz.

15 Çarşamba: Saat 14:30. Yirmi birinci sayfada kağıt bitti. Şimdilik yapılacak bir şey yok. Engin’i üç yerden aradım, üçünde de yok. Senaryo fena olmuyor. Bazı sahneleri sevdim. İnsan iyi bir iş çıkarınca bundan zevk duyuyor.

21 Salı: Sabah Engin telefon etti, film İstanbul’da çekilecekmiş. Cuma günü senaryoyu teslim edip parasını alacağım.

22 Çarşamba: Bugün Aykut’la konuştuk. Geçen gün anlattığı öyküyü üç sayfaya sığdırıp vermiştim kendisine. Avans istedim, verdiler. İlk işim bir top kağıt almak oldu. Daktiloya 22’nci sayfayı taktım, iki günüm var.

24 Cuma: Daktiloda 36’ncı sayfadayım. Öğlen Engin telefon ettiğinde 23’üncü sayfada takılmış kalmıştım. Kaçıncı sayfada olduğumu sordu. Kafadan attım “35” diye. Yazılanları istedi. Yalancı çıkmamak için acele on iki sayfa yazıp yazıhaneye bıraktım.

25 Cumartesi: Senaryo hala 36’ncı sayfada duruyor. Yarın bir bölüm daha teslim etmem gerekiyor. Evde yalnızım. Sevin Almanya’ya, Ali kursa gitti.

26 Pazar: Sevin Almanya’dan aradı. Dönüşte Atina’ya uğrayacakmış. Angelopoulos’un filmlerinin video kasetlerini ısmarladım. Senaryo yürümüyor, 36’ncı sayfada durdu. En azından 15-20 sayfa daha yazıp vermeliyim. Bütün gün bulmaca çözdüm, satranç problemiyle uğraştım. Hava soğumaya başladı, elektrik sobasını çıkarmalı artık.

Daktiloya 38’inci sayfayı taktım. Kaplumbağa hızıyla ilerliyor senaryo.

27 Pazartesi: Sayfa 53’e kadar gelebildim. Daha otuz sayfa yazmalıyım en azından. Muhtarı Erol Günaydın, Müjdat’ın anasını Asuman Arsan oynayacakmış. Mutlu Parkan telefon etti, akşam uğrayacakmış. Arabasını boyatıyormuş. Annesi ameliyat olmuş, bir gözünü almışlar.

28 Salı: Akşam Mutlu geldi, yemek yedik birlikte. Gece ikiye kadar oturup bira içtik. Berlin’i anlattı uzun uzun, doğusunu ve batısını. Sevin aradı, Cuma günü Atina’ya geçecekmiş. Pazar günü İstanbul’da olacak. Kasetleri unutmamasını söyledim. Daktiloda 53’üncü sayfa bana bakıyor. Sabah yazıhaneden aradılar, gelip alalım senaryoyu dediler.

29 Çarşamba: Senaryoyu dün öğlen bitirebildim, 86 sayfa oldu. Para işi Cuma gününe kaldı.

31 Cuma: Engin filme başlamış. Mutlu’dan Avrupa’daki göçmenlerin yayımladığı bir dergi aldım: “Devrimci Marksist-Tartışma Defterleri”. Fransa adreslerine bir mektup yazıp diğer sayıları istedim. Stalin’e karşı Marksist, Leninist, Troçkist ve Doktorcu bir görüşü savunuyorlar.

3 Kasım Pazartesi: Sevin dün geldi. Angelopoulos’un filmlerini bulamamış. Atina’da kimse ünlü yönetmeni tanımıyormuş. Aynı adı taşıyan bir şarkıcı varmış ve çok popülermiş. Yunan müziği kasetleri ve uzo ile avunacağız çaresiz.

Engin’i bulup da paramı alamadım hala.

5 Çarşamba: Dün bütün gün yattım. Baş ağrısı, titreme ve vücut kırıklığı… Bugünlerde Çelik mutlaka arayıp Tanpınar’ın “Yaz Yağmuru”nu sorar. Birkaç sayfa yazsam iyi olacak.

8 Cumartesi: Hala iyileşemedim. Burnum çeşme gibi akıyor, vücut kırıklığı berdevam… Çelik telefon edip Tanpınar’ı sordu. “Kabasını aldım” dedim. Mehmet “Sokak Kızı”nın tretmanını istiyor. Engin’den hiç haber yok. Yarın oturup Yaz Yağmuru ve Sokak Kızı üzerinde çalışmalıyım.

Perşembe günü Ayşe uğradı. Pınar Kür’ün “Yarın, Yarın” romanından uyarlama yapıyormuş. Benden 1971 öncesi üzerine bilgi aldı.

11 Salı: Tanpınar’ın “Yaz Yağmuru” öyküsünün senaryosuna başladım sonunda. Henüz altıncı sayfadayım. Kalorifer hala yanmadı bu yıl. Kapıcı kaytarıyor.

13 Perşembe: Engin’i buldum sonunda. Filmi çekip bitirmişler. Parayı ya bu akşam ya da yarın verecekmiş. Mehmet “Sokak Kızı”nı bekliyor. Tanpınar dokuzuncu sayfada duruyor öylece. Şu işleri peş peşe sıralasam iyi olacak. Artık tembelliğe paydos; hastalığı da atlattık nasıl olsa….

18 Salı: Tanpınar 19’uncu sayfaya kadar ilerledi bu arada. Engin verdiği sözde durmadı. 18 gündür senaryonun parasını alamadım bir türlü. At değil, deve değil… Topu topu yüz elli bin lira….

20 Perşembe: Dün Engin’den ancak on bin lira koparabildim. Bugün öğleden sonra yazıhaneye gidip bekledim. Engin geldi sonunda, ancak kırk bin lira alabildim… Böyle parça parça alınca bir işe yaramıyor açıkçası.

Müjdat’la yarın buluşacağız. İki tane sinopsis varmış elinde.

22 Cumartesi: Öğleden sonra Burak Film’e uğradım. Engin yoktu, filme başlamıştı. Patron alacağımı kasadan çıkarıp önüme saydı. Papirüs’e gidip oturdum, Müjdat yoktu ortalıkta. Az sonra Savaş Dinçel ve Sümer Tilmaç’la birlikte geldi. Oracıkta bir öykü anlattı Müjdat, tamam dedim. Yüz bin lira avans aldım.

Gece Emrah telefon etti. Atadeniz’in Feridun Karakaya ile çekeceği filmin senaryosu için aramış. Zamanımın olmadığını söyledim. “Araya sıkıştırırsın.” demez mi. Hangi araya? Ara yok ki… Senaryo için yarım milyon aldığımı söyledim. Emrah eski fiyattan, yani 250 binden yukarı çıkamayınca “Olmaz” dedim.

26 Çarşamba: Dört gündür tek satır yazamadım. Bir isteksizlik var nedense. Bütün gün pinekleyip duruyorum. Belki ev soğuk da ondandır diyorum. Ama kalorifer yanınca göreceğiz bakalım, sebep bu mudur? Yatağa girip kitap okuyorum, sonra gözlerim yoruluyor, uyukluyorum.