Festivallerden: Bir CinemadaMare Deneyimi
Filiz Öztürk /
Hani her insanın bir hayali vardır ya, benim de en büyük hayalim günün birinde Farid Farjad’ın Taghtam deh ezgisi eşliğinde bir kısa film çekmekti.
Her şey Beşiktaş’ta başladı…
Güzel bir Beşiktaş sokağında, bende bir kısa film çekmek istiyorum diyerek topladığım arkadaşlarımla beraber başladık ilk kısa film çekme macerama. Sonra da İtalya’da her yaz iki buçuk ay boyunca süren ve bütün dünyadan ama daha çok İtalya’dan gelen genç sinemacıların katıldığı festivale göndermiş bulunduk.
Bu festivali nasıl duyduğuma gelince; çok sevgili arkadaşım Çiçek Coşkun, her yaz tatilde, İtalya’ya gidiyorum ben derdi ve eve döndüğünde ne yaptın, nasıl geçti sorularımıza karşılık çektiği kısa filmlerin, hepsini olmasa bile bir kaçını utana sıkıla bizlerle paylaşıyordu. Artık dayanamıyordum, kıskançlığım had safhaya varmıştı ve sonunda “ben de gelmek istiyorum, ne yapmam lazım” diye sorma cesaretini gösterdim. Çok ciddiydim ama nedense sonucun olumsuz olacağını düşünüyordum.
Tabii ki hayalimdeki gibi olmadı ama senaryosunun kardeşime ait olduğu ve sevgili arkadaşım Çicek’in yönettiği ya da her şeyini tek başına yaptığı kısa filmimizde benim de ayaklarım başrolü kaptı.
Festivali düzenleyen dernek, CinemadaMare, genç katılımcıların kalacak yerini ve İtalya’da şehirden şehre transferini sağlıyor. Diğer bütün masraflar katılımcılar tarafından karşılanıyor. Festival başlamadan önce iki buçuk aylık güzergah dernek başkanı Franco Rino tarafından oluşturuluyor. Haziran’ın sonuna doğru başlayan festival Eylül’ün ilk haftası bitiyor. Ve bu yıl festivalin bitiş yeri Venedik. Venedik Film Festival’inin olduğu tarihlerde oraya varılıyor ve festival boyunca yapılan haftalık kısa film yarışmasını kazanan filmlerden bir kaçı Venedik Film Festival’inde de gösteriliyor.
Her hafta farklı bir şehirde ama şehir merkezinde değil yakın bir kasaba veya köyde konaklanılıyor. Okullarda kalıyoruz daha çok. Benim festival yolculuğum üç hafta sürüyor, yani ekiple beraber üç farklı bölgede, üç farklı kasabada ve üç farklı okulda oluyorum. Festivale katıldığımız tarihlerde ekip Güney İtalya’da, Terracina’ydı. Yabancılık çekmeden katıldık ekibe.
Terracina Roma’dan trenle bir buçuk saat mesafedeydi. Oraya varmak için ilk önce havaalanından trenle Roma merkez tren istasyonuna gittik. Tren yolculuğu ayrı bir maceraydı, anlatılamaz, yaşanır… Bu arada doğru treni yani bilet aldığımız trenin hangi perondan yola çıkacağını bulmaya çalışırken yanımıza yaklaşıp yardımcı olmak isteyen delikanlıya hemen “evet evet” deyip bileti gösterdim. O da büyük bir hevesle beni takip edin diyerek, perona kadar götürdü. Ben ne kadar yardımsever, ne kadar kibar birisi derken elini uzatıp “bahşişim?” dediğinde, evet hem yabancılık çektik hem de kendi başımızın çaresine bakmamız gerektiğini hatırladık.
Terracina’dan sonra CinemadaMare festivaliyle İtalya’nın üçüncü büyük şehri olan Genova’ya yaklaşık 35 kilometre uzaklıktaki, her tarafı tarihi yapılarla dolu olan, küçük sahil kasabası Chiavara’ya varıyoruz. Dar sokaklarında ve her binanın altındaki benzer tarihi kemerlerinde yürürken kaybolmamak elde değil. Ve tabi ki her köşe başında elinde kamerasıyla iş başında olan genç yönetmenler ve oyuncularla karşılaşmamak. Bu arada çekilen kısa filmlerde, küçükte olsa bana verilen roller de ayrı bir keyif ve deneyim katıyor yolculuğuma. Gidilen her durakta, her kasabada gelen yönetmenlerle yapılan söyleşiler ve genç sinemacılara yönelik atölye çalışmaları burada da devam ediyor. CinemadaMare’nin Chiavari’deki misafiri Polonyalı yönetmen Krzysztof Zanussi idi. Zanussi bizlerle deneyimlerini, birikimini ve ilginç öykülerini mizahi bakış açısıyla paylaştı.
Atölye çalışmalarının ve söyleşilerin dışında, gidilen her yeni durakta, oradaki ev sahiplerine her akşam, önceden belirlenen meydanda film gösterimleri yapılıyor. İşini tamamlayan festival konuklarının da katılımıyla gerçekleşen bu gösterimler ise ayrı bir şenlik havasında geçiyor.
Tabii bizleri en fazla heyecanlandıran ise, kalınan kasabada çekilen ve bir haftanın sonunda görücüye çıkacak olan kısa filmlerimiz oluyor. Kasaba halkıyla beraber filmleri izliyoruz ve gösterim sonunda festival ekibinin yaptığı oylamayla seçilen en iyiler ödüllerini alıyor yani yaka kartlarının yanına taktıkları yeni yaka kartlarını; haftanın en iyi yönetmeni, en iyi ışıkçısı, en iyi oyuncusu, en iyi kameramanı vb.
Franco Rino, dernek başkanı, festivale katılan herkesin yaka kartı takmasını özellikle istiyor ve buna çok önem veriyor. İlk günden itibaren bütün katılımcıları uyardıkları en önemli konu bu oluyor. İsminin, hangi ülkeden geldiğinin ve festivalde ne olarak bulunduğunun yazılı olduğu bu yaka kartlarını herkes sabah kaktığı andan, akşam yatana kadar boynunda bulundurmalı hatta bu konu eski katılımcılar arasında espriye dönüşmüş durumdaydı. Bana da gider gitmez yaka kartı hazırlandı. Arkadaşım benim yaka kartıma “journalist” gazeteci diye yazdırınca Franco ile biraz sohbet etmemekte kaçınılmaz oldu tabi ki. Bütün bu yoğunlukta, yakaladığım ilk fırsatta Franco Rino’dan biraz kendisinden ve dernekten bahsetmesini istedim:
“Bir süre önce benimle bir röportaj yapılmıştı ve başlığı: “Selüloit” idi, amaç edinen gazeteci (Journalist with aim of celluloid). Herhalde beni en iyi tanımlayan en iyi başlık budur. Herşey, şu anda da devam eden bir tutkuyla başladı. Başlarken bu noktaya geleceğimizi bilmiyordum ve başlarken bunun gezici bir festival olacağını, dünyanın her yerinden gelen genç sinemacıları ağırlayacağımızı da düşünmemiştim.
Başından beri festvalin uluslararası bir hale gelmesini istedik belki de… Bu yüzden festivalin İtalya’nın herhangi bir bölgesini çağrıştıracak bir ismi olmasını istemedim. Festival bu hale gelince, yani İtalya’nın çeşitli bölgelerine taşınan, gezici bir hal alınca nedenini anladım. En başından beri CinemadaMare isminin ne kadar yakıştığını.
İlk yılımızda sadece film gösteriyorduk. Konuklarımız olmuyordu ve gezilmiyordu. İlk festival, doğduğum yer olan Nova Siri de başladı. İkinci yıl ise güzel bir işbirliğiyle Hollandalı konuklarımız oldu. İşte o zaman dünyanın başka yerlerinden de genç sinemacıları davet etmeye karar verdim. Festivalin 3. yılında, 2005’te şimdi düzenlediğimiz haftalık yarışmalar henüz yoktu. Gelen konuklar daha önceden yaptıkları filmleri festivalde gösteriyorlardı.
2006 yılında, Sicilya’da haftalık yarışmaları yapmaya karar verdim. Sicilya’da konuk olduğumuz Aciare’de Belediye Başkanı’na teşekkür etmek için gelen konuklara şehrin çeşitli yerlerinde, önemli merkezlerin de film yapmalarını istedim ve en iyi film kazanacaktı. Ve en iyi film şehrin meydanında çekilen, İtalyanca “bir yerlerden başlayın” anlamına gelen bir deyim olan “Buzları kırmak”tı. Yani, film bize, “bekleme, buzlarını kır ve bir yerlerden başla” demiş oldu. Bu film bizim için çok şanslı ve hoş bir başlangıç oldu. O zaman anladım ki genc sinemacılar zaten hazırdı, ben bunu ortaya çıkarmış oldum.
Sonuç olarak bu festival adım adım gelişti.
Benim için CinemadaMare Mikel Anjelo’nun heykeli için yaptığı açıklamaya benziyor. “fazlalıkları çıkarınca ortaya bu kaldı” zaten taşın içindeydi hali hazırda, onu ortaya çıkarmam gerekiyordu, ben de çıkardım. İleride festivali İtalya dışına da taşımayı düşünüyorum. 2015’te 18-21 Nisan arası Garibaldi lance ile (gemi seyahati yapan tur) beraber çalışarak gelen konukları Barcelona’ya götüreceğiz. Orada kalarak kısa filmler çekecekler. Bir dahaki yıl yaz döneminde yine aynı şekilde festivali Barcelona’ya da götürmek istiyorum.
Dernek festival dışında da işler yapıyor tabii ki. On yıldan fazla bir süredir televizyon programları yapıyoruz. Ciak Basilicata’da bir tür sinema eğitimi sayılacak okul projesi yapıyoruz. Ayda iki kere gitttiğimiz bir okulda öğrencilere senaryo yazmayı kurgu yapmayı ve yönetmenlik öğretiyoruz.
Bütün bir yaz boyunca dolaştığımız yerlere yani festivalin rotasına ben karar veriyorum. Bazen de insanlar bizi davet ediyorlar. Şimdi bulunduğumuz San Benedetto de Toronto’ya bizi davet ettiler. Burada ki ana fikir İtalya’nın her bölgesine gidebilmektir. İlk yıllarda hep aynı şehirlere gidiyorduk. Sonradan diğer şehirler bizi davet etmeye başladılar.
Gittiğimiz bölgelerde siyasi ya da yasal bir sorun yaşamıyoruz. Bizim tek sorunumuz finansal bir kaynak bulmak. Gittiğimiz yerlerde kalma veya çalışma konusunda izin alma sorunu olmuyor. CinemadaMare’nin %60’lık ekonomik geliri kamusal kaynaklarla sağlanıyor. Şehrin, bölgenin, belediyelerin bize verdiği destekle ve sponsorlarla giderleri karşılıyoruz. Bizim için en önemli sorun para, finansal kaynak yaratmakta zorlanıyoruz. Bunun dışında gittiğimiz her yerde insanlardan çok olumlu tepkiler alıyoruz.
Son olarak şunu söylemek isterim ki, burada biz bir aileyiz. Buraya geldiğinizde artık CinemadaMare’nin bir parçası oluyorsunuz. Arkadaşlık ve saygı bizim için önemli iki kriterdir. Burada, bir topluğun parçası olmanın göstergesi olarak, gelen her konuk için ilk yaptığımız şey yaka kartı hazırlamaktır. Bu kartın temeli öncelikle içinde sevgi ve saygıyı barındıran bir topluluk olmanın göstergesidir, sonrası ise sinema yapmaktır. Konuklarımızdan o yaka kartını, bizi bir arada tutan bir simge ve saygı olarak devamlı takmalarını istiyor olmam beni onlar için artık şu cümleyle özdeşleştirdi: “Yaka kartın nerede?”