1960’larda Sinema Dergisi Çıkarmak…
Nijat Özön /
Her sinema dergisi elinde olmaksızın gününün koşullarını yansıtır; elden geldiğince de bu koşulları aşıp geleceğe yönelmek ister. 1997’nin ilk çeyreğini bitirirken çıkan Yeni İnsan Yeni Sinema da öyle. Adı bile bunu yansıtmıyor mu: Yeni insanların yeni sineması… Okurlar, “Çıkarken” başlıklı yazıda bu yeni derginin çıkış ereğini, izlencesini, bunun temelinde yatan görüşleri bulabilirler. Bu, 1990’ların sona erip 2000’li yıllara geçişteki bir sinema dergisi. Peki, geçmişe göz attığımızda, örneğin 1960’lardaki sinema dergilerini çıkaranların görüşleri nelerdi? Aşağıda, hazırlıkları yapılmış ama çıkamamış bir dergiyle bunu örneklemeye çalışacağız. Ama, örneği bir tarih çerçevesine oturtmak için önce kısa bir anımsatma: İlk “ciddi” sinema dergisi 1956 martında yayımlandı (Sinema, Nijat Özön, Halit Refiğ); sonra onu Sinema-Tiyatro (1959, Şahin Tekgündüz), Sinema 59 (1959, Çetin A. Özkırım), Si-Sa (1960, Ş. Avni Ölez, Hayri Caner), Yedinci Sanat/Yeni Sinema (1960, Tarık Kakınç, Ali Gevgili), Sine-Film (1962, Selim Sabit Pülten, Agah Özgüç) izledi. Bunların sonuncusu dışında hepsi aylık, büyük çoğunluğu gazete ya da küçük gazete boyunda dört yapraklık, çoğu cep harçlıkları birleştirilerek yayımlanan, deyiş yerindeyse “amatör ruhuyla”, bayrak yarışında olduğu gibi elden ele aktarılarak yayımlanan dergilerdi.
Sine-Film’den sonra araya üç yıllık bir boşluk girdi. 1964’ün sonunda Güzel Sanatlar Akademisi Kulüp Sinema 7’nin yayını Film (Sami Şekeroğlu; ancak 3 sayı) bir yana bırakılırsa, ertesi ay Sinema 65’ten geçerek (S. S. Pülten, Giovanni Scognamillo, A. Özgüç) 1966 martında Sinematek Derneği’nin yayın organı Yeni Sinema’ya (Şakir Eczacıbaşı, Hüseyin Kocabaşoğlu [Hüseyin Baş], sonra Onat Kutlar) ulaşıldı. Böylelikle sinema dergiciliği bir bakıma arkasını bir kuruluşa dayayarak profesyonelliğe adım atmış oldu. Aşağıda sunduğumuz örnek, işte tam bu iki dönem arasında, üç yıl sürdüğünü söylediğimiz boşluk sırasına, 1962 eylül/ekimine rastlıyor. O yıllarda bir sinema dergisinin hazırlıklarının nasıl yapıldığını, parasal temellerini, yayımlamakla varılmak istenen ereği, bunun temeli olan görüşleri yansıtıyor. Aralarında 35 yıllık bir uzaklık bulunan iki girişimin benzerliklerini ve ayrılıklarını ortaya koymayı okurlara bırakmak daha doğru oluruz sanırız.
N.Ö.
14.04.1997
İstanbul, 29 Eylül 1962
Sayın Nijat Özön,
Yazılarınızdan yararlandığım, hepsini ilgiyle izlediğim için, sizinle eskiden beri tanışmak isterdim. Bu mektup, her şeyden önce böyle bir ilgiyi kurabilirse sevineceğim.
1 aralıktan itibaren aylık bir sinema dergisi çıkarmaya başlayacağım. Değişim boyunda, 16 sayfa olacak. İç düzenini Said Maden yapacak. Dergiye çeviri yapmayı kabul edenler arasında Onat Kutlar, Selahattin Hilav, Adli Moran gibi değerli arkadaşlar var. Ali Gevgili, Çetin Özkırım, Erdoğan Tokatlı, Tarık Kakınç’la konuştum. Yazmayı, fikir vermeyi kabul ettiler. Öteki yazarları tanımadığım için daha konuşamadım. Yakında ilgi kuracağımı umuyorum.
Sizin de bildiğiniz gibi, bu konuda daha önce yayımlanmış dergiler, kısa bir süre içinde kapandılar. Ben, bu dergiyi sürekli olarak çıkarmak istiyorum. Telif, çeviri ücretleri ve kişilerle birlikte derginin sayısı 1.500 liraya malolacak. Basın İlan Kurumu, yedinci sayıdan itibaren ayda 1.200 lira verecek. Bu konuda Mehmet Seyda ile görüştüm (Mehmet Seyda, Basın İlan Kurumu’nda ilan dağıtımı ve kontrolüyle görevlidir). İlk altı sayıyı aksatmadan çıkarabilirsem, derginin geleceğini kurtarmış olacağım; sürekli çıkabilecek. İlk altı sayı için de gerekli özel ilanı temin ettim, böyle bir derginin çıkmasını sağlayacak imkanları buldum.
Bu dergiye sizin de sürekli olarak yazmanızı çok isterim. Hatta, her sayıya yalnız birkaç yazı göndermenizi değil, zaman zaman “müdahele” etmenizi, fikir vermenizi de isterim. Aklıma gelen bazı soruları aşağıda sıralıyorum. Bana bu konularda (ve sizin aklınıza gelebilecek başka konularda) fikrinizi yazarsanız çok sevineceğim.
1. Derginin adı ne olabilir? Benim aklıma Görüntü kelimesi geliyor; ne dersiniz?
2. Kendileriyle konuştuğum birkaç arkadaş, derginin yalnız sinema dergisi değil, sinema-tiyatro dergisi olmasının daha uygun olacağını söylediler. Yalnız, bu arkadaşların sinemadan çok tiyatroyla ilgilenen arkadaşlar olduğunu belirteyim. Ben, konular dağılınca sinemanın da tiyatronun da gerektiği gibi işlenemeyeceğini, derginin “yüzeyde” kalabileceğini düşünüyorum. Onlar da, büyük boyda 16 sayfayı dolduramayacağımı, bazı “şişirme” yazılar koymak zorunda kalacağımı belirtiyorlar. Dergide tiyatroya da yer verilirse, okuyucu sayısının artacağını, sinemayla daha çok okuyucunun ilgileneceğini söylüyorlar. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
3. Dergiya kapak koymak gerekli mi? Ben Değişim ve a dergisi biçiminde bir dergi hazırlamayı düşünüyordum. Ali Gevgili ve Erdoğan Tokatlı, muhakkak kapak koymam gerektiğini söylediler. Cengiz Tuncer ise onların bu fikirlerine “şiddetle” karşı koydu.
4. Hangi yazarlarla ilgi kurulabilir? Gerçi ben bir okuyucu olarak yıllardır bütün eleştirmecilerin yazılarını okuyorum; ama siz bu işin içindesiniz. Kimleri “tavsiye” edebileceğinizi bilmek isterim. Vereceğiniz adlar da aramızda kalır.
5. Dergide neler yapılabilir? Daha çok haber ve röportaja (tabii ciddi röportaja) yer veren bir tutumla mı, yoksa daha “akademik” bir havayla mı hareket etmeli?
6. Her sayı, iki sayfayı bir senaryoya ayırmak iyi olur mu? Her sayı bir filmi ele almak, kısaca özetini vermek ve önemli bir bölümünü senaryo olarak vermek nasıl olur? O filmden bol fotoğraflar da eklenebilir.
7. Siz ne gibi yazılar gönderebilirsiniz? Gerekirse, yazılarınıza ekleyebilecek bazı fotoğraflar (iade edilmek şartiyle tabii) temin edebilir misiniz?
Bir de maddi sorun var:
8. Size ne kadar telif ücreti vermemi istersiniz? Gerçi kitap ücretleri hakkında bilgim var, ama dergi yazıları için verilen ücretin ne olduğunu pek bilmiyorum. İlk altı sayıya vereceğiniz yazıların yedinci sayıdan itibaren almanız mümkün olacak mı? (Yani, yedinci sayının ücretini yollarken birincisinin de, sekizinci sayınınkiyle birlikte ikincisinin ücretini yollamamda bir sakınca var mı? Basın İlan Kurumu meselesi… Ama bunu uygun bulmazsanız, ben birinci sayıdan itibaren bir imkan yaratır ve telif ücretinizi derhal gönderirim.)
Bu sorularımı cevaplandırırsanız çok sevineceğim. Derginin iyi olmasını istiyorum; sizin vereceğiniz fikirlere çok güvenim var.
(…) Biraz uzunca oldu galiba. Vaktinizi aldığım için özür diler, göstereceğinizi umduğum ilgiye şimdiden teşekkür ederim.
Selamlar
Ülkü Tamer
* * *
Ankara, 20 Ekim 1962
Sayın Ülkü Tamer,
29 Eylül 1962 günlü mektubunuzu [Yön’den] ancak dün verdiler. Elimde olmayan bu gecikmeden dolayı özür dilerim. Mektubunuzda belirttiğiniz iyi duygulara içten teşekkürler. Sorularınızı cevaplandırmaya çalışacağım.
Her şeyden önce, yeni bir sinema dergisinin yayımı işine, önceki örneklerin cesaret verici olmamasına rağmen, el atmış olmanıza çok sevindim. Bir sinema dergisinin, bütün güçlüklere, elverişsiz şartlara rağmen varlığı, çok gerekli. Derginin maddi yaşama şartlarını da önceden bir düzene sokmanız, önceki denemelerden uzun ömürlü olmasını sağlayabilir.
Mektubunuzda sorduklarınızdan çoğu, bana kalırsa birbirine çok bağı; ancak, önceden kararlaştırılacak bir temele göre cevabı da değişebilecek şeyler. Örneğin, derginin adı, dergiye kapak koyup koymamak, derginin “hava”sı gibi… Bence bütün mesele, derginin kimler için çıkarıldığını, okuyucu kütlesinin kimlerden meydana geleceğini kararlaştırmak. Bir bakıma, mektubunuzun baş tarafında derginin maddi yaşama şartlarını sağladığınızı belirten kısmındaki hesap gerçekleşirse, dergiyi hiçbir “taviz” vermeden çıkarabileceğiniz anlaşılıyor. O vakit, dergiye tamamiyle “akademik” hava da verilebilir, kapak koymaktan da vazgeçilebilir; belirli bir ilgililer topluluğunun dışında bilinmeyen “görüntü” adı da kullanılabilir. Yalnız, bu durumda, derginin sınırlı bir okuyucu topluluğunu aşabileceğini sanmıyorum. Bu belirli okuyucu topluluğu da, böyle bir dergi olmasa da yabancı yayınlardan sinemayı izleyebilecek kişiler ya da sinemayla çok ilgilenmekle birlikte yabancı dil bilmeyen kimseler olacak ki, bunların kalabalık bir topluluk meydana getirdiklerini hiç sanmıyorum. Nitekim, biz Sinema dergisini çıkarırken, o zamanki şartlar içinde kalabalık bir okuyucuya ulaşmanın imkansız olduğunu göz önüne alarak, derginin o zamanki basım masraflarının da çok az oluşundan yararlanarak, sayfaların azlığını da hesaba katarak, okuyucu konusunu hiç önemsememiş, sayfaları en yararlı olduğuna inandığımız yazılarla doldurmaya çalışmıştık. Fakat, aradan geçen altı yılın sonunda ve bu aradaki denemelerin ışığında, artık mümkün olduğu kadar geniş bir okuyucu kütlesini dergiye kazanmanın zamanı geldiği düşüncesindeyim. Bundan dolayı, sorularınızı bu açıdan cevaplandıracağım.
1. Yukarıda da belirttiğim gibi, “görüntü” kelimesinin sinemayla olan ilişkisi pek az kimsece bilinmektedir. Bunun yerine doğrudan doğruya sinemayı akla getirebilecek bir adın seçilmesinin daha yerinde olacağını sanıyorum.
2. Derginin bir sinema-tiyatro dergisi olarak yayımlanmasına tamamıyla karşıyım. Tiyatro, şu son yıllarda, yurdumuzda büyük bir gelişme gösterdi. Tiyatro çalışmaları alabildiğine hızlandı. Dergiyi hem sinemayı hem de tiyatroyu kapsayacak biçimde yayımlamaya kalkışılırsa, bence, şöyle bir sonuç meydana gelecek: Ya sinema ile tiyatroya eşit yer ayrılacak ki, o vakit tiyatro konularına, çalışmalarına hakkıyla yer verilemeyecek ya da bu yer hakkıyla sağlanacak, o vakit de sinema dergide ancak sembolik bir yer tutacak. Yani her iki durumda da, birinden biri “üvey evlat” muamelesi görecek. Sizin, herşeyden önce bir sinema dergisi yayımlamak amacıyla yola çıktığınıza göre, kendi başına bir dergiye ihtiyaç gösteren tiyatroyu, bu çabayı göze alacak olanlara bırakıp bütün gücünüzü sinemaya vermeniz bence daha doğru olur. Bu durumda, 16 sayfanın doldurulamayacağı, “şişirme” bazı yazılara yer verilmek gerekeceği düşüncesine gelince, derginin aylık oluşu, mizanpaj gerekleri, bol resim koymak gereği, nihayet yapılacak bir sürü işin bulunuşu karşısında, yer bolluğundan çok, yer darlığından sıkıntı çekeceğinizi sanırım. “Şişirme” yazı tehlikesi ise, bence bambaşka bir konu; “şişirme” yazı yazarın tutumuna bağlı; yer bol da olsa dar da olsa “şişirme” yazı tehlikesi her vakit var.
3. Derginin mümkün olduğu kadar geniş okuyucu topluluğuna ulaşması ilkesi kabul edilince, kapağın da bunda önemli bir rol oynayacağını sanıyorum. Yalnız şu var: Kapak esası kabul edilirse, kapağın doğru dürüst bir şey olması gerekir; yoksa sırf kapak koymuş olmak için durumu idare etmek hiçbir şeye yaramaz herhalde. O vakit, dergiyi kapaksız çıkarmak daha yerinde olur.
4. Önce şunu belirteyim: Kendim de dahil olmak üzere, sinema yazarlarımızın son iki üç yıl içindeki çalışmalarından hiç memnun değilim. Hepimiz, ağır hafif, bir uykudayız. Kısa bir canlılık döneminden sonra hepimizde bir uyuşukluk var. Bazen bu uyuşukluğu sahte bir öfkeyle, hırçınlıkla örtmeye çalışıyoruz, sonra yine uykumuza, uyuşukluğumuza dönüyoruz. Böyle olunca, yayımlayacağınız dergi, yazarlarımızdan ne kadar yararlanacaksa, sinema yazarlarımız da dergiden o kadar, hatta daha fazla yararlanabilecektir. Bu durumda, bence asıl yük size düşüyor: Sinema yazarlarını uyuşukluklarından kurtarmak, uykularından uyandırmak, yeni uyuşukluklara, uykulara dalmadan ilgilerini sürekli kılmak, büyük ölçüde, sizin çabanıza bağlı. En büyük güçlüğü de bu konuda çekeceğinizi sanıyorum. Her dergi yayımlanışının başlangıcında uyanan ilginin devamını sağlayabilirseniz, bunu gerçekleştirmek mümkündür. İkinci bir nokta, sinema yazarlığına, bilinenlerin dışında yeni kimseleri, gençleri kazandırmaktır. Bunun için de, mektubunuzda adlarını saydığınız kişiler ve benim bunlar dışında aklıma gelen Tuncan Okan, Giovanni Scognamillo, Rekin Teksoy’dan da yararlanmakla birlikte, adı duyulmamış, hatta bu alanda tek yazısı çıkmamış, fakat buna hevesli ve yeteneği olan gençleri arayıp bulmak, desteklemek de gerekir. Bunda da size oldukça iş düşecek. Tanıdıklardan, okuyucu mektuplarından, okuyucular arasında yapılacak soruşturma ve yarışmalardan böyle birkaç kişinin bulunup çıkarılması bile büyük bir kazanç olacak.
5. Mektubunuzun en önemli sorusu herhalde bu olsa gerek. Derginin “hava”sı ne olmalı? Yukarıdan beri söylediklerimden anlaşılacağı gibi, “akademik” havanın aleyhindeyim. Bence, en iyi tutum, “akademik” hava ile ciddi sayılmayacak, geniş kütleleri karşısına alan sinema dergilerinin arasında yer alan ortalama bir tutumdur. Bunun en iyi, en başarı kazanmış örneği de, İngilizlerin Films and Filming, Fransızların bir zamanlar yayımladıkları Ecran Français, İtalyanların Cinema dergileridir. Pek tabii ki bu dergilerin formülünü kendi şartlarımıza, gerçeklerimize uydurmak gerek. Bu nasıl olur? Her şeyden önce derginin, kendi sinemamızı ağırlık noktası olarak alması gerek. Bu, çeşitli sebeplerden gerekli. Birincisi, Türkiye’de yayımlanan bir sinema dergisinin ilk görevi, Türk sinemasının meseleleriyle uğraşmak, bu meseleleri aydınlatmak, bu sinemanın yanlış adımlarını düzeltmeye çalışmak, bunun için mücadele etmek olmalı. Okuyucunun ve yine bir anlamda okuyucu sayılan sinemacının ve seyircinin ilgisi her şeyden önce Türk sineması konusunu işlemekle sağlanır. Bana kalırsa, dergi bunu hareketli, canlı, hatta çok zaman “kavgacı” bir davranışla yapmalı. Böylelikle meseleler daha açık olarak ortaya konabilir; sinemacıyla ve sinema seyricisiyle daha yakın bir ilişki kurulabilir; okuyucu topluluğunun sınırı daha genişleyebilir. Kaldı ki, böyle bir tutum sadece bir “kavga etmek için kavga” isteğinden de gelmiyor; sinemamızın şartları bunu gerektiriyor. Bugün ortadaki gerçek şu: Türkiye, sinemaya susamış bir pazar halinde; birkaç yıldır sürekli olarak 150-200 arası film çeviriliyor. Yapımcılar, Türk seyircisinin bu ihtiyacını sömürmekten başka bir şey düşünmüyor; en iyi sayılan rejisörler, ister istemez bu sömürme işine katılıyorlar. Bu bakımdan, Türkiye’de yayımlanan bir sinema dergisinin ilk işi, bu kötü eğilimle mücadele etmek, yapımcıyı da, rejisörü de, seyirciyi de, ilgilileri de ayıltmak.
Bunun yanında, yine bu konuyu destekleyen açık oturumlar, soruşturmalar, röportajlar hem okuyucu çekmek hem de derginin canlılığını sağlamak bakımından yararlı olabilir. Bol resim, haber de aynı şeyi sağlayabilir. Bütün mesele, bunların belirli bir tutuma, yukarıda belirtilen tutuma göre yapılmasında. Derginin sayfa düzeni (mizanpajı) da buna uygun olarak çekici, göz alıcı bir şekilde düzenlenirse çok iyi olur.
Okuyucularla yakın bir ilgi kurmak için, klasik okuyucu sütunundan ayrı, aydınlatıcı, yol gösterici, bilgi verici bir okuyucu sütunu açmak, okuyucunun sinema konusundaki müşküllerini çözmek de yine okuyucunun dergiye bağlanmasını sağlar. Sinemacıların, eleştirmecilerin ayın filmlerini topluca değerlendirmeleri de yine aynı ilgiyi sağlayabilir. Mevsim sonunda yine sinemacılar, eleştirmeciler, okuyucular arasında mevsimin en iyi filmlerinin değerlendirilmesi yapılabilir.
Çevirilere gelince, bunlar da yine, bizim sinemamızın meselelerini aydınlatıcılığı, bu meselelerin çözümüne yardımcı oluşu bakımından seçilmelidir. Çok genel özellikte, havada kalan bir sinema yazısının çevirilmesinde herhangi bir fayda göremiyorum. Bununla birlikte, istenirse, temel sinema kitaplarından biri ek ya da tefrika olarak verilebilir. Bu bir hacim meselesi.
6. İki sayfalık bir senaryonun faydalı olacağını sanmıyorum. Yalnız diyalog vermek; film konusunda fazla bir şey öğretmeyecek teknik ayrıntılı iki sayfalık senaryo vermek de, okuyucunun zihnini karıştırmaktan başka bir şeye yaramayacaktır. İki sayfayı, önemli bir filmin fotoğraf ve resim-altlarıyla tanıtılmasına ayırmak, senaryo örneği vermekten daha yararlı olduğu gibi, daha çekici de olur.
7. Derginin ilk sayıları için, şimdilik, özellikle yerli sinema üzerine makale göndermekten fazla bir şey yapabilecek durumda değilim. Elimde, bir an önce bitirilmesi gereken iki kitap siparişi var. Yön’ün her hafta ortalama dört sayfasını doldurmak ve asıl işim de buna eklenince, şimdi “maddeten” daha fazlasını yapabilecek durumda değilim. Fakat önümüzdeki iki-üç ay içinde tamamlanacağını hesapladığım kitaplar elden çıkınca daha elverişli durumda bulunacağım. Bununla birlikte, şimdi bile, çok gerekli ve beklenmedik olaylarla ilgili çalışmalarda elimden geldiği kadar yardım edebilirim. Fotoğrafları bulabildikçe gönderebilirim.
8. Telif ücreti konusunun üzerinde durmaya, anlaşmaya varmaya değer bir mesele olduğunu sanmıyorum. Bu konu, derginin imkanı ölçüsünde çözülebilir.
(…) Oldukça uzayan mektubu burada keseyim. Nasıl olsa bu konularda üzerinde durmamız gereken meseleler her zaman ortaya çıkacak. Bir yardımım dokunabilirse çok sevinirim. başarı dilekleriyle, sevgi ve selamlar.
Nijat Özön
(Yeni İnsan Yeni Sinema dergisinin 2. sayısında yayınlanmıştır.)