26/27. Sayı
İnsan Hayatına Karşı
Hapishanelerdeki insanlık dışı yaşam şartları bildiğimiz kadarıyla on üç, belki onlarca cana mal oldu bir kere daha. Urfa hapishanesinde başlayan isyan bölgedeki başka hapishanelere de sıçradı, sonra olayın üstü örtüldü, gündem değiştirildi ama istif gibi hapishanelere tıkılan, yüzde yetmişi daha hüküm giymemiş insanlar, adli ya da siyasi, insanlık dışı şartlara artık tahammül edemez hale geldiler ki ölümlerin en korkuncu olan yanarak ölmekten bile çekinmez bir hale geldiler. Sürekli İdris Naim Şahin kafası üreten hükümet ve yetkilileri bu konuda da farklı bir yaklaşım sergilemedi.
Anayasal Haklara Karşı
Haftalık mizah dergilerinden birinde denildiği gibi “havalimanlarındaki güvenlik kontrollerinden sadece çantalarınızı değil anayasal haklarınızı da bırakarak geçiniz”. Farklı bir yaklaşım örneği olarak değerlendirilebilir… Havalimanlarında artık hiçbir gösteri ve greve izin verilmeyeceğine dair yasa tasarısının meclisten geçmesinden bir süre sonra muhalefet yapan sendikaların genel başkanları ve üyeleri KCK operasyonları kapsamı altında gözaltına alındılar. Geçen sayımızda da gündemimizde KCK operasyonları vardı ne yazık ki. Bu sefer hükümet bu operasyonları Kürt gazeteci ve siyasetçilerden, örgütlenmenin ve sendikalı olmanın halk nezdinde meşruiyetini yitirmesi amacıyla sendikacılara yöneltti.
Cumhuriyetle yaşıt kurumlardan olan THY’nin her daim iktidarların ilgi alanı olduğunu biliriz, görürüz: Yönetim tamamen iktidara yakın kadrolardan oluşturulur. Kanıksanmış bir yaklaşım denilebilir… Fakat diğer her alanda olduğu gibi AKP, THY konusunda da çok daha ileri(!) adımlar atmaktan geri durmadı. Yer hizmetlerinden, teknik personeline ve uçuş ekiplerine kadar havacılık gibi uzmanlık gerektiren bir alanda kadrolara bugüne kadar daha farklı yaklaşılmıştı. Öncelikle getirilen grev yasağı ve yasak fırsat bilinerek işten atılan yüzlerce çalışanla artık hava taşımacılığında da bir eşik aşılmış oldu. Ne bildiğin değil neye inandığın, AKP ile yakınlığın bundan sonra THY’de çalışmak için gerekli ön koşullardır.
Muhalefete Karşı
Ön koşullar sadece uçarken değil dolayısıyla sadece havada değil karada ve denizde de gerekiyor. Sıranın kime geleceğini kestirmek kolay değil denilemez aslında her alanda polemik yürütecek inanmış zatlar, emekçi haklarına, sinema, tiyatro, müzik, resim, fotoğraf ve heykel gibi sanatın her alanına, kadınlara yönelen ve ardı arkası kesilmeyen saldırılara destek olmak, zemin olmak için ciddi uğraşlar verebiliyor. Festivallere seçilecek filmlere şiddetle dikkat çekiyor, Uğur Vardan’ın haklı sansür tespiti yorumuna şiddetle itiraz ediyor, bu ülkenin sinema ve tiyatro geleneğine, köklerine şiddetli sol düşmanlığıyla saldırıya geçebiliyor. Halkın duygularıyla oynayan filmler, oyunlar ve Fazıl Say gibi sanatçılar layığını bulmak için sansür, özelleştirme ve kovuşturmaya uğrayabiliyor.
Aşağılayıcı bir gündem maddesi de kadınlara karşı. En temel haklar yok sayılarak; insan hakları, hasta hakları, çocuk hakları, kadın hakları bir bir ortadan kaldırılıyor. Sert bir yaklaşım olacak… Bu kadar et kafalının olduğu bir ülkede bütün dikkatin kadının cinselliğinde olmasına, bütün dikkatin hemen orada toplanmasına da şaşmamak gerekir belki ama çoğu zaman konu mantık ve izan sınırlarının ötesine taşınıyor. Ucuz işgücü, ölmek ve öldürmek için, daha çok nüfus için kürtaj yasasına dair düğmeye basan ama sokağa çıkan kadınların direnişi sayesinde geri adım atmak zorunda kalan Erdoğan hükümeti öte yandan yaşayan çocuklarımızın geleceklerini yasaklamakla, yok etmekte bir sakınca görmüyor.
Kadınlara saldırının başka bir boyutu olarak kesintisiz tasfiye süreci işleten AKP’nin artık karşısına aldığı azınlık, muhalif, solcular kesmediği için meseleyi kökten halledip insan soyunun dibine kibrit suyu dökmek güdüsü yer alıyor diyebiliriz. Nihai amacın dindar nesil yetiştirmek olduğu baştan ifade edildi zaten; kendi geleceğini kurmak için eğitim sistemi baştan sona yeniden tasarlanıyor. İmam hatip ortaokulları, çocuklarını gönderecek semt ilkokulu bulamayan velilerin muhalefetine rağmen, mevcut okulların binalarını işgal ederek mantar gibi her yere sıçrıyor. Kamusal gelirle kendine bir bakıma ordu kuran diyanet, kuran kursları için 5 milyon öğrenci hedefi koyuyor. Kaymakamını kimse takmaz belki ama Yalova Üniversitesi, ilahiyat fakültesine öğrenci çekebilmek için çeşitli vaatlerle devletin imkânlarına peşkeş çekiyor. Üstelik en çok ihtiyacımız olan şey imam olduğu için(!), diğer fakültelere hiçbir ayrıcalık tanımazken ilahiyatçılardan harç bile alınmıyor. Yalova Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin sitesinde de buyurduğu gibi: “Bu imkânları aynı anda sunabilen başka bir fakülte biliyor musunuz?” Bu imkânları aynı anda sunabilen başka bir hükümet de bilmiyoruz!
***
Muhafazakâr sanat muhafazakâr toplum… Mutluluğun ilk şartının aşkın bulunuşu ve evlilikle taçlandırılmasına adandığı günümüzde, popüler kültürde bunun yansımalarına Behzat Ç. ve 1 Kadın 1 Erkek dizisinde beraber yaşayan çiftlerin evlenmesiyle şahit oluyoruz. Evlilik programları gündüz programlarına ve toplumun gündüz ve gecesine damgasını vuruyor. Toplum hayatı heteroseksüel çiftler etrafında dönüyor. Bunun üzerinden sınıf dosyası kapsamında evliliklerin sınıfsal olduğuna ve aşkın bu sınıfsal izdüşümleri örttüğüne dair son dönem Türkiye sinemasında ortaya çıkan (melodram yanı ağır bastığı için romantik komedi olarak adlandırılamayan ama fazlasıyla Hollywood taklidi olan) romantik aşk filmlerini ele alan bir yazı yer alıyor. Sınıf dosyası sadece sinema yazılarından oluşmuyor. Sinemayla bağlantılı ancak sinemaya dair bir perspektif de oluşturabilecek yazı ve tartışmalardan oluşuyor. Yuvarlak masada tartışılan pek çok başlık gibi… Kendisi de bir maden işçisi olan Ahmet Öztürk’ten Paul Laverty’e, Occupy Wall Street (OWS) hareketinden Trinh T. Minh-Ha’nın OWS hakkındaki görüşüne kadar pek çok başlık bu dosyada yerlerini alıyor.
Kapağımızda yer alan Zeki Demirkubuz’un Yeraltı filmi farklı yazılar ve bakış açılarıyla ele alındı. Marjane Satrapi söyleşisiyle beraber Satrapi ve Paronnaud’un Persepolis sonrası merakımızı uyandıran son filmleri Azraili Beklerken film eleştirileri arasında yer alırken; festivaller sonrasında kimi gösterime giren kimi gösterime girmeyi bekleyen filmlerden Can, Güzel Günler Göreceğiz, Lal Gece, Tepenin Ardı filmlerinin yanı sıra Babamın Sesi ve filmin yönetmenlerinden Zeynel Doğan söyleşisi de bu sayımızda yer aldı.
Artık dergi sayfalarımızda edebiyattan sinemaya adlı bir bölüm de olacak. Bu bölüme Adalet Ağaoğlu’nun Fikrimin İnce Gülü adlı romanıyla başladık. Cahit Çeçen bir yandan kendi kısa filmini tamamlamaya çalışırken bir yandan da kısa film ve filmcilerin gündemini bu sayıda da yakından takip ediyor.
Belgesel sinemanın yakın döneminden Derin Çığlık/263 ve Sabahattin Ali belgeselleri Türkiye’den filmi yaşayan yazarlar tarafından kaleme alınırken; Öfkeliler ise Tony Gatlif’in bir belgesel denemesi olarak ele alınıyor. Selanik Belgesel Film Festivali’nde son filmini izlediğimiz Eyal Sivan’la hem filmi ve belgesel sinema hem de Filistin sorunu üzerine konuştuk. Yunanistan’da son dönem üretilen belgesellerle son olarak Documentarist kapsamında buluştuk. Bir tür dayanışma duygusuyla bu belgeselleri tek tek ele alan bir yazı da sayfalarımızda…
Bu sayıyı Yunanistan’daki eylemliliği fişekleyen Aleksandros Grigoropulos’a, Türkiye’deki yeni kuşak sinemanın temsilcilerinden Seyfi Teoman’a, üstatlarımız Rekin Teksoy ve Tülay Arın’a ithaf ediyoruz.
Dostça kalın.
26/27. Sayının İçeriği:
Ses Nereden Geliyorsa: Acının ya da Babamın Sesi / Janet Barış 4
Zeynel Doğan’la Babamın Sesi Üzerine / Müge Yamanyılmaz 7
Güzel Günler Göreceğiz Filmindeki Politik İma / İnan Gündoğdu 15
Can, Cem ve Cemal / Seray Genç 19
Vücut Üzerine Kısa Bir Değini / Tülay Dikenoğlu 22
Düşman İçimizde mi Tepenin Ardı’nda mı? / Özge Özdüzen 24
Son Yeraltı İnsanı / Yusuf Güven 27
Yer Üstündeki Fay Kırığı: Yeraltı / Hamdi Karaşin 30
Tek Boyutlu Bir Varoluş Krizi: Yeraltı / H. Ahsen Akdal 38
Yeniden Yazgı: Nihilizm ve Musa / Emek Erez 48
Edebiyttan Sinemaya Fikrimin İnce Gülü / Çiğdem Şentürk 51
Lal Gece: Kız Çocuklarının Bastırılan Çığlığı/ Aylin Sayın 54
Azraili Beklerken: Ölmeye Yatmak / Seray Genç 56
Marjane Satrapi: “Sonra sinemaya dokundum ve ona aşık oldum” / Seray Genç – Özge Özdüzen 59
BELGESEL SİNEMADAN
Gatlif’in Öfkeliler’i Duyulabilir mi? / Sinem Aydınlı 64
Bir “Sabahttin Ali” Belgeseli Kurgulamak / Thomas Balkenhol 67
Yeni Çağdan Yunan Belgeselleri / Eleni Varmazi – Yusuf Güven 82
Eyal Sivan Söyleşisi: “İsrail’den daha büyük bir yere aidim” / Seray Genç – Yusuf Güven 87
rin T. Minh-Ha ile söyleşi: “Benim Araçlarım Soyut Değil, Somut” / Seray Genç 93
Ali Ata Bakınca: Orhan İnce ve Kısa Film / Cahit Çeçen 98
SINIF DOSYASI
Yuvarlak Masa: Sınıf 101
Çoğunluk Filminde Sınıf Analizi / Korkut Boratav 119
Sınıfsız Toplum / Ahmet Soner 122
Paul Laverty: “İyi film insana dair olandır” / Seray Genç – Yusuf Güven 124
Yağmuru Bile’ye Giriş / Paul Laverty (Çev. Haydar Köyel) 126
Son Dönem Aşk Filmlerinin Tuzu Kuru Yeni Orta Sınıfları / Aylin Sayın 131
Christopher W. Anderson ile OWS Üzerine Fotoröportaj / Beste Atvur 138
Derin Çığlık: Ölüm Hep Bize mi Düşer? / Ahmet Öztürk 145
Sinema Kitaplığından Sınıf İlişkileri: Sureti Soldurulmuş Bir Resim mi? / Hamdi Karaşin 148