32. Sayı – Gündem Yerine: Bir İstanbul Şiiri

Alan Berliner / 

İstanbul’a sinema dersi vermeye gittim ve gördüğüm şu oldu:
devrimci bir satranç oyunu
her hareketi izleyen binlerce cep telefonu.
taş atan, bağıran,
maske takan, bayrak sallayan,
sprey boyayla duvara slogan yazan,
bir de sinir krizi geçiren bir kadın.
 
İstanbul’a sinema dersi vermeye gittim ve gördüğüm şu oldu:
ortak bir davanın canlılığı
karmaşanın coşkunluğu
özgürlük ve adrenalinle sarhoş
binlerce Türk’ün yüzü
ve çok fazla sayıda kedi.
 
İstanbul’a sinema dersi vermeye gittim ve gördüğüm şu oldu:
tazyikli suyun sisinde kırılgan bir gökkuşağı,
yerde yatan bir gaz bombası kapsülü
haklı öfkeleriyle akan insanların üstüne bastığı.
ah, onu eve getirip size göstermeyi ne çok istedim.
 
ve o koca, gururlu 63535 numaralı TOMA,
iki gün sonra BBC’de gördüğümde
şehrin başka bir yerinde dehşet saçıyordu. Hey,
ben seni tanıyorum!
 
Ve tabii ki, televizyon demişken, bütün bunlar olurken
ana akım Türk medyası yemek programları yayınlıyordu.
 
İstanbul’a sinema dersi vermeye gittim ve duyduğum şu oldu:
tezahuratlar, yuhalamalar, sloganlar, alkışlar,
önce on, sonra yüz, sonra binlerce kişi
ahenk içinde…
kendiliğinden, heyacan dolu, fazlasıyla kararlı
yumrukların metal kapılarda çıkardığı ses.
biz de buradayız. bizi de dinleyin
Allah’ın cezaları.
 
İstanbul’a sinema dersi vermeye gittim ve duyduğum şu oldu:
yakın menzilden atılan gaz kapsülünün
yere vuruşu
giderek yaklaşan TOMA’nın homurtusu
uzaklaşan binlerce ayak sesi
binlerce haykırış, bağırış ve ıslık
dumandan kaçan yalnız bir martının çığlığı.
 
İstanbul’a sinema dersi vermeye gittim ve hissettiğim şu oldu:
açık gri renkli biber gazının kokuşmuş dumanı
yanan, yaşlı, kan çanağı gözler,
yanan akciğerler, bitmeyen bir öksürük,
ve boğulmanın kıyısında olduğum duygusu.
 
Otoriteden nefret etmek ne kadar kolay
ve otoriterlikten
ve zulümden.
 
İstanbul’a sinema dersi vermeye gittim ve hissettiğim şu oldu:
bir keskin nişancı gibi…
yukarıdan İstiklal Caddesi’ne bakıp,
sanki yapabilirmişim gibi,
elime fırsat geçseydi ya da kurşun geçirmez zırhında
zayıf bir nokta bulabilseydim,
o fazlasıyla saldırgan polisi —
hani şu iri yarı olanı,
haklayabilir miydim diye düşündüm
ve bana böyle ne olduğuna hayret ettim.
İstanbul’a sinema dersi vermeye gittim ve öğrendiğim şu oldu:
biber gazına maruz kaldıktan sonra soğuk suyla duş al;
sıcak su, derinin zehiri daha fazla emmesini sağlar.
 
sonrasında sirke, limon suyu ve süt acının azalmasına yardım edebilir
öncesinde Vicks Vaporub’ı burun deliklerine sürmek yanmayı engeller.
 
sokaklardaki devrim çocuklar ve yaşlılar için değil,
bırak tazyikli suyun darbesini,
duyularına yapılan böylesi bir kimyasal saldırıya bile maruz kalmamalılar.
 
tarihi anlar aniden, hiç beklenmedik biçimde geliyor,
toplumsal sözleşmeler insanlar tarafından, insanlar için yapılmalı,
insanlara rağmen değil.
 
tüm olanlar beni düşündüğünüzden fazla korkuttu,
gözlerimin yanmasını, akciğerlerimin iflas etmesini istemiyorum,
kurşunların uçuşmaya başlaması, tetiği çekmeye hazır bir parmağa bakıyor,
kalabalık içinde kendimi hiç bu kadar rahat hissetmemiştim,
ya da herhangi bir kulübün üyesi olmak istememiştim…
ve kesinlikle ölmek istemiyorum.
 
Ama uzak da duramıyorum…
 
İstanbul’a sinema dersi vermeye gittim…
ve çok şey öğrendim.
 
Haziran 2013
(Çev: Duygu Eruçman)

***

kapak_32k2Bakın Goebbels ne diyor, Hitler’in son günlerinin anlatıldığı Çöküş filminde: ”Tekrar ediyorum! Hiçbir acıma duymuyorum! Halk bu kaderi kendi seçti! Evet, bu bazıları için sürpriz olabilir. Yersiz kuruntulara kapılmayın. Halkı biz zorlamadık. Bize yetkiyi onlar verdi. Ve şimdi de kellecikleri uçacak..” Tanıdık geliyor değil mi? Sandık, yetki, %50 ve 30 milyon Avro… Çöküş’ün orijinal adı Untergang’tır ve çöküş kelimesinden çok daha geniş çağrışımlara açıktır: Aşağıya gitme, yerin dibine batma, aşağılık durumlara düşme. Bir anı değil bir süreci anlatır. Evet o süreç başladı, o süreç Gezi’de başlamıştı zaten. Polis şiddeti ile, vura öldüre halkı sokaklardan, meydanlardan, parklardan çıkarmaya çalıştılar. Fakat son sözü halk söyleyecek.

Hükümetin yandaş politikaları sinemamızı da vurmuş durumda. Kültür Bakanlığı’nın yeni destek yönetmeliğine göre +18 sınıflandırması alan filmlere verilen destek geri istenebilecek. Bu sınıflandırmayı yapan bakanlığın bir kurulu olduğuna göre sinemacıların daha filmi çekmeden otosansür ile kontrol altına alınması planlanmıştır. Sınıflandırma objektif temelli olmadığı tamamen kuruldakilerin insafına bırakıldığı için bakanlığın istediği sinemacıya film yaptırmama imkanı bulunmakta artık. Diğer yandan Türk filmlerinin festivallerde gösteriminden önce de sınıflandırılmaya tabi tutulması, gerekli görülürse festivale katılmasının engellenmesi de gündemdedir. Hiç şaşırmadık. Çünkü müstehcenlik, özel hayatın gizliliği gibi muğlak kavramlar üzerinden sadece sinemacıların değil bütün bir toplumun sesini kesmeye çalışıyorlar. İnternet yasası, HSYK, MİT kanunu… Zembereğinden boşanmış bir düzen.

Yazılarımız, aklımız, fikrimiz geçen sayımızda olduğu gibi ülke gündemine bağlanıyor. Sinema hayattır ve aslolan hayattır. Haberlerin verilmediği, sesin kısıldığı, sansürün ve otosansürün arttığı, gördüklerimizi, duyduklarımızı hiçe sayan bir dönemin en yüzsüz, en ağır günlerini yaşıyoruz. Ne yapmak lazım, Gezi’den öğrendiklerimizi hatırlamak lazım… Ateşi çalmak, eleştiriyi çalmak, isyanı çalmak lazım… Gezi’de tanıştığımız, Documentarist’ten sonra İstanbul Film Festivali’ne filmleriyle konuk olacak Alan Berliner bir şiir yazıp yollamış, İstanbul’a gittim diye başlayan. Sizlerle şiiri, yazdıklarımızı, yönetmenlerle buluşmamızı paylaşıyor, özlem duyduğumuz Tuncel Kurtiz’i anıyoruz.

Bu sayımızı Berkin Elvan’a ve ülkenin tüm güzel çocuklarına adıyoruz…

 

32. Sayının İçeriği:

Köksüz: Yuvaya Özlem / Yusuf Güven 4

Deniz Akçay Katıksız: Hikayemi Kimseye Emanet Etmek İstemedim 8

Yozgat Blues: İyi Niyetli Bir Taşra / Eren Serim 14

Saroyan Ülkesi Üzerine / Tülay Dikenoğlu 18

Saroyan Ülkesi’nde: Amerika’dan Bitlis’e Bir Saroyan Yolculuğu / Seray Genç 20

Lusin Dink: Saroyan’ı Saroyan Ülkesinde Hatırlamak 25

Küf: Bir Arayış Hikâyesi / Aylin Sayın 32

Ali Aydın: Bu Benim de Başıma Gelebilirdi 36

Bir Kadın Olarak Yaşamak Üzerine / Seray Genç 42

Son Dönem Komedi Filmleri Neden Bu Kadar İzleniyor? / Aylin Sayın 47

Rüzgâr Döndü, Yaklaşıyor Fırtına Lakin Ne Haldesin? / Z. Tül Akbal Süalp 51

Meydan’dan Başlayarak / Necati Sönmez 56

Ken Loach: İkinci Yarı Çıkıp Kazanmak İçin Umuda İhtiyacımız Var / Seray Genç 60

Geçmiş’i Taşımak / Tülay Dikenoğlu 68

El Yazmaları Yanmaz: Katilleri Biliyoruz / Yusuf Güven 71

Romanya’dan Türkiye’ye Çocuk Pozu / Berkin Elvan 74

Sen Şarkılarını Söyle: Dave Van Ronk’un İzinde / Efe Gönenç 78

Beden Philomena’nın Kendi Bedeni ama Karar Kendi Kararı mı? / Özge Özdüzen 82

Arzunun Politiği: Gloria / Sinem Aydınlı 85

Çağını Tanımlamaya Çalışmak: Muhteşem Güzellik / Erke Kesova 87

Arınma Gecesi: 21 Mart Özel Mülkiyet ve Aile Birliği Günü / Hamdi Karaşin 90

İhtiyar Delikanlı Hep Genç Kalacak: Oldboy’un Yeniden Çevrimi / Janet Barış 96

Açlık Oyunları, Ateşi Yakalamak: Ticari Sinemanın Öngörülen Başarısı / Umut Avcı 99

Mavi Yasemin: Sınıf Profilleri, Kültürel Sermaye ve Patriyarka / Murat Arpacı 102

Sadece Aşıklar Hayatta Kalır’da Geç Kapitalizm dönemi Kent Vampirleri / Özge Özdüzen 105

Amerikan Sineması ve Anlatının Tiranlığı / Necla Algan 110

Wild Duck: Krizin Yarattığı Kırılmalar / Yusuf Güven 116

Yiannis Sakaridis: Bireyden Toplumsal Soruna Gitmek 116

Tuncel Kurtiz’in Ardından Om Mani Padme Hum / Seray Genç 122

Reis Çelik Tuncel Kurtiz’i Anlatıyor / Film Ekibi 128

Umut’un Şarlo’su Tuncel Kurtiz / Hamdi Karaşin 136

Sinema Kitaplığından Yakın Plan Sinema Kuramları / Gökhan Saydar 141