Eleştirmenlere Sorular 4: İkbal Zalila
Film Ekibi /
İlk olarak okuyucularımıza kendinizi tanıtır mısınız?
Tunus Üniversitesi’nde sinema, sinema tarihi ve dili dersleri veriyorum. Aynı zamanda Tunus Eleştirmenler Birliği’nin başkan yardımcısıyım. Sinema ile tanışmam altı yaşındayken oldu, çünkü babam senaryo yazarı olarak sinemanın içindeydi. Küçüklüğümden itibaren birçok film izleme olanağına kavuştum. İşletme okudum, sonrasında Fransa’da görsel-işitsel ve iletişim derslerini takip ettim. Gelecek ay tezimi bitireceğim.
Tunus’taki sinema yayınlarının durumu nedir?
Tunus’ta sadece bir tane sinema dergisi var. Önemli bir dergi değil. Aylık bir dergi. Tunuslu eleştirmenler genellikle gündelik gazetelerde yazıyorlar. Özel bölümleri var ve burada haftada bir yazıyorlar. Bizim için sorun olan, bir dergi çıkartmak için hükümetten izin almanın zorluğudur. İzin almak kolay olmuyor. Eleştirmenler Birliği’nde bir dergimiz var, ama düzenli çıkmıyor. Afrika sineması gibi konular, Abbas Kiarostami gibi yönetmenler üzerine özel sayılar çıkartıyoruz. Temel sorun, para. Normalde Eleştirmenler Birliği hükümetten destek alıyor, ama bazen para geç geliyor. Bizde sponsorluk geleneği yok. Edebiyatta var, ama sinemada sponsor bulmak çok zor.
Tunus sineması üzerine konuşabiliriz sanırım. İki açıdan bakabiliriz. Birincisi üretim, ikincisi de dağıtım ve gösterim olarak.
İlk olarak bazı tarihsel bilgiler ve rakamlar vermek istiyorum. Tunus sinemasında günümüze kadar üretilen uzun film sayısı yaklaşık olarak ellidir. Üretim oldukça düşük. Geçen yıl 4 ya da 5 uzun, 7-8 kısa film çekildi. Ve tüm üretim hükümetten gelecek finansal yardıma, desteğe bağlı. Eğer hükümet destek vermezse, film çekmek neredeyse imkansız. Bir Tunus filminin ortalama bütçesi 800 bin ile bir milyon dolar arasında. Hükümet kendi seçtiği filmleri destekliyor.
Bir sansür söz konusu olabiliyor o zaman.
Bir açıdan öyle; ama diğer yandan paraya da bağlı. Kültür Bakanlığı’nın bütçesi oldukça kısıtlı. Tüm filmleri destekleyemiyor, bir seçim yapmaları gerekiyor. Diğer taraftan filmlere destek veren komisyon üyeleri ile bazı yönetmenler arasında bağlantılar da var. Yani bir tür kollama da söz konusu olabiliyor. Son birkaç yıldır genç yönetmenlere para veriyorlar. Sorunun ikinci kısmına gelince… Neler izliyoruz? Sinema salonlarında çoğunlukla Amerikan ve Mısır filmleri oynuyor. Mısır filmleri oldukça popüler. Bunlar genellikle sıradan (mainstream) filmler.
Fransız filmlerinin durumu ne?
Son yıllarda önemli Fransız filmleri gelmiyor. Neden bilmiyorum? Belki de sorun beğenide. Fransız sinemasının yavaş, entelektüel bir sinema olduğu fikri yaygın. İzleyiciler aksiyon istiyor. Amerikan sinemasında aksiyon var. Ticari sinemalar dışında, elbette Fransız, Alman filmlerini görebileceğimiz yerler de var. Özellikle kültür merkezleri. Buralar “sinefil”ler için önemli yerler. Kültür merkezlerinin sinema salonları da var. Bunun dışında Taxi gibi ticari Fransız filmleri de vizyona girebiliyor. Ama son birkaç yıldır Amerikan filmleri baskın. Geçmişte Avrupa filmlerinin daha fazla olduğu dönemler olmuştu. Örneğin 70’lerde. Ama şimdi durum değişti.
Bu değişiklik tüm dünyada oldu. Hollywood egemenliği inanılmaz boyutlara ulaştı.
Tunus’ta bizim temel sorunumuz, insanların artık sinema salonlarına gitmemesi. İkinci sorun da sinema salonlarının sayısının düşmesi.
TV yüzünden mi?
TV, divX yüzünden. Örneğin Gangs of New York’u izlemenin maliyeti sadece bir dolar. Bazı resmi yerler, bu korsan filmleri satmak konusunda uzmanlaşmış durumdalar. Gangs of New York’tan bahsettim. Bu film Eylül’de sinema salonlarına gelecek. Ama bir süredir CD’leri satılıyor. Ayrıca evlerde uydu antenleri var. Bu uydu antenleri yardımıyla 100 kanal izleyebiliyorsunuz. Bazıları da sinema kanalı. Bir de tabii sinema salonlarının durumu da oldukça kötü. İnsanlar sinema salonlarına artık gitmek istemiyorlar. Salonların güvenli olduğu da söylenemez. Geçen yıl en çok iş yapan film 34 bin izleyici tarafından izlendi. Bu film çok kötü bir Tunus filmiydi. Filmin konusu ticari olarak çekiciydi. Bekaretini kaybeden ve evlenmek için doktora gidip bekaret zarını diktiren bir kızı anlatıyordu. Daha önce de söylediğim gibi, hükümetin verdiği destek toplam bütçenin yüzde 40-50’si düzeyinde. Geri kalan kısım yabancı fonlardan sağlanıyor. Yabancı fonlarla ilgili sorun filmin konusunda ortaya çıkıyor. Son yıllarda şöyle bir eğilim var: Senaryocular batılı bakış açısından cazip olabilecek konuları araştırıyorlar. Böylece para yardımı almadan bir uzlaşma söz konusu. Birçok film, Tunus toplumuna egzotik bir gözle bakıyor. Örneğin favori konular arasında İslam toplumunda kadınların durumu var.
Sizce eleştirmenin ve eleştirinin işlevi ve görevi nedir?
Genel olarak mı?
Önce böyle başlayabiliriz. İkinci olarak bu soruya Tunus’taki durum açısından bakabiliriz.
Öncelikle sinemanın güncel gerçekliği ile uyumlu olmak gerekir. Ülkemdeki sorun, iyi filmleri görmenin tek yeri festivaller olmasıdır. Yılda ancak bir defa oluyor. Çünkü hepsine davet edilemiyorsunuz, özellikle de büyük olanlarına. Bence eleştirmenler, gelişen olaylarla ilişkili olmalı ve insanları bilgilendirmeli. İzleyicilerin eğitilmesi önemli bir kriter. Eğitmeyi akademik anlamda kullanmıyorum. İzleyicilerin sinemayı sevmelerini sağlamak. Eleştirmenler kötü filmler üzerine yazmak durumunda kalıyorlar. Bu benim için geçerli değil. Geçimimi üniversiteden sağlıyorum. Ülkemdeki sorun, yazılan yerle uzlaşmak zorunda olmaktır. Ve güncelliği ele almanız gerekir. Aslında genel anlamda bu güncellik çok önemli değildir. Diğer bir sorun da Tunus’taki pazarın ufak olması. Eleştirmenler ve yönetmenler/yapımcılar arasında koalisyonlar var. Bir eleştirmen bir yapımcı için çalışır.
Ondan maaş mı alıyorlar?
Maaş anlamında değil. Örneğin Cannes film festivaline gitmenizi yapımcı sağlayabilir. Tunus’ta oyunun kuralları adil değil. Çünkü gerçek sinemadan bahseden bağımsız bir dergi yok. Örneğin sizinki gibi. Böyle bir fırsatımız yok. Gazetede yazarken pek serbest olamıyorsunuz. Örneğin Angelopoulos hakkında bir yazı yazamazsınız.
Genç eleştirmenlerin gazetelerde yazması zor olmalı.
Elbette. Örneğin ben, gazeteden izin almak zorundayım. Çoğunlukla da para almadan yazıyorum. Her zaman yazmak için yalvarmanız gerekiyor. Fakat sinemanın Tunus’ta özellikle 1960 ve 70’lerde çok önemli olduğunu bilmeniz gerekir. Çok önemliydi. O zamanlar tüm ülkede sinema kulüpleri vardı. Her yerde sinema tartışılıyordu. Ben o dönemi yaşayamadım, ama arkadaşlarım sinemamızda Bergman filmlerinin oynadığını anlatıyorlar. Bugün bu imkansız. Çünkü dağıtımcılar, izleyicileri eğlendirecek filmleri dağıtıyorlar. 1960’larda video teypler falan yoktu. Sadece sinema salonları ve sinema kulüpleri vardı. Daha sonra sinema kulüpleri siyasi nedenlerle kapatıldı. Babam senaryo yazarı, o dönemde yirmi yıl boyunca sansüre uğradı. Ve şu anda sadece 14 ya da 15 sinema kulübü var. Yüz elli civarındaydı. Bugün yaşları 50-60 olan sinemacılar, tamamen sinema kulüplerinin ürünü. Ayrıca o dönemde profesyonel olmayan güçlü bir film federasyonu vardı: Cinema Amateur. 1960 ve 70’lerde çok önemli bir kurumdu. Çok iyi teknisyenler yetiştirdi. Bu federasyon 90’ların ortasında hemen hemen öldü. Şimdi yeniden bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Sık sık birlikte çalışıyoruz. Sinema tarihi gibi konularda kurslar açıyoruz. Uluslararası amatör film festivali organize etmeye çalışıyorlar. Yani bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Sorunlardan ilki, artık çok az insan sinema üzerine olan yazıları okuyor. Bana göre eleştirmenin görevi sinemayı insanlara ulaştırmak. Genelde eleştirmenler sevmedikleri filmler hakkında yazıyorlar. Ve herkes eleştirmenlerin çoğunun belirli yapımcılar için çalıştığını biliyor. Bir film hakkında kötü yazdıklarında, birlikte çalıştıkları yapımcının düşmanı tarafından çekilen bir film olduğunu anlıyorsunuz. Ayrıca eleştirmenlerin entelektüel seviyesi de düştü. Eleştirmen filmin özeti ile kendini sınırlıyor. Gazete okuyanlar eleştiri ile ilgilenmiyorlar. Diğer bir sorun da Tunus’ta iki dilde yazıyoruz: Arapça ve Fransızca. En önemli gazeteler günümüzde Arapça olanlar. Nasıl söyleyeyim, çok kötüler. İki tane saygın gazete var. Fransızca olan gazeteler, belki de son on yıldır, daha az okunuyor. En iyi eleştirmenler de Fransızca çıkan gazetelerde yazıyorlar. Bu yüzden daha az Tunusluya ulaşıyorlar. Entelektüeller ise sinema konusunda bilgi sahibi olacakları başka kaynaklara sahipler, çoğunlukla ülke dışından gelen.
Öğrenciler, örneğin sizinkiler açısından durum nedir?
Bu da bir başka sorun. Çünkü Tunus’ta üniversite okuyacağınız dalı seçmekte özgür değilsiniz. Tunus’ta üniversitelerin çoğunluğu devlet üniversiteleri. Birkaç özel üniversite var, ama onlar da önemli değil. Üniversitede gireceğiniz bölüm bakalorya (lise bitirme sınavı) notlarınıza bağlı. Örneğin benim ders verdiğim üniversitede hiçbir zaman sinema konusunda bir şey yapmayı düşünmeyen öğrenciler var. Notları yüzünden kendilerini burada buldular. Kaza ile. Öğrencilerimizi seçemiyoruz. Tüm dünyada sinema okulları özel sınav ile öğrenci alıyor. Aksi saçma olurdu. Örneğin geçen sömestr 160 öğrencim vardı, ama belki de bunların yüzde onu sinema ile ilgili. Diğer bir sorun da dil sorunu. Daha önce de söylediğim gibi Fransızca kullanımı düşüyor. Özellikle de yeni nesilde. Şu anda okulda ses, kurgu ve yönetmen yardımcılığı konusunda diploma alacak öğrenciler var ve bunlar ilk olacaklar. Böyle bir gelenek yok. Ayrıca yeterli ekipmanımız da yok. Sorun çok. Örneğin politik nedenlerden dolayı, üniversiteye giren öğrencilerin sayısını da artırdılar. Yeni üniversiteler açmaları gerek, ama kaynak ve para yok.
Durum zor ama böyle bir ortamda bir şeyler yapmaya çalışmak da cesaret verici olmalı.
Elbette. Benim de bir sinema kulübüm var örneğin.
Sinema kulüplerinde neler yapıyorsunuz?
Filmler gösteriyoruz. Filmleri tartışıyoruz. Öğrencilerden film üzerine dosyalar hazırlamalarını istiyoruz. Araştırma yapmalarını istiyoruz. Filmleri analiz ediyoruz. Üniversitelerdeki derslere paralel gösterimler yapmaya çalışıyoruz. Daha önce de söylediğim gibi, Tunus’un her tarafından öğrencilerimiz var. Bazıları hiç sinema salonlarında film seyretmemiş. Özellikle kızlar. Filmler kültür merkezlerinde oynuyor ve kızların buraya girmeleri yasak. Tek görsel kültürleri TV’den geliyor. Gerçekten sıfırdan başlıyoruz.
Son sorumuz da, belki doğrudan sinema ile ilgili değil ama, Irak’ın ABD tarafından işgali hakkında ne düşünüyorsunuz?
ABD sadece zorla değil, kültürüyle, sinemasıyla da egemenliğini dayatıyor. 1980’lerde tüm ulusal sinemalarda başlayan değişimin kökeninde bu egemenlik var, Hollywood var. O yüzden de önemli bir soru. Bu savaş Araplar için korkunç sonuçlar doğurdu. Bu savaş benim batıya olan bakışımı, maalesef değiştirdi. Bir Tunuslu olarak hem Arap hem de Fransız kültürüne sahip biri olarak bundan hep gurur duymuştum. Şimdi batı kültürünün tüm kavramları benim için önemini yitirdi. Bu savaştan sonra, Arap dünyasında demokrasiden bahsetmek çok zorlaştı. Birçok insan için demokrasi bir şey ifade etmiyor. Çünkü bu kavram doğrudan batıyla ilgili. Genelde insanlar demokrasinin batıdan ithal edilen bir şey olduğunu düşünüyor. Temel sorun, bizim gibi ülkelerde kökten dinciliğin yükselişe geçmesidir. Hiç kimse demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü gibi şeylere inanmıyor. Ve bu durum Tunus’ta artıyor. Genç insanlar için bu savaş ne ifade etti bilmiyorum. Belki benden daha kolay bağışlayabilirler. ABD’den gelen her şeyle ilgili sorunlarım var. Hollywood dahil. Zor zamanlar yaşıyoruz. Bu savaş tam anlamıyla adil olmayan bir savaş. Bilmiyorum ama sonuçta kökten dincilik yükseliyor.
Ama ABD emperyalizminin alternatifi kökten dincilik olamaz.
Elbette olamaz.