1965’in Ortasında Eleştiri: Sinema 65 Denemesi
Nijat Özön /
1960’lı yılların sinema eleştirisi yönünden genellikle dikkatlerden kaçan bir olayı, Sinema 65 dergisinin yaklaşık bir yıllık serüvenidir. Önce, Yeni İnsan Yeni Sinema’nın geçen sayısında “1960’larda Sinema Dergisi Çıkarmak” adlı yazımızın başında sinema dergilerimizin 1956’dan 1966’ya dek özetlenen tarihine bir göz atalım. Oradaki zaman dizisi Yeni Sinema’nın çıkışıyla noktalanıyordu. O zaman dizisini bu on yıllık dönemin sonuna dek uzatırsak Görüntü (1966, Robert Kolej Sinema Kulübü’nün dergisi), Genç Sinema (1967, Ömer Pekmez), Özgür Sinema sonradan Ulusal Sinema (S. Şekeroğlu, Türk Film Arşivi’nin dergisi), As-Akademik Sinema’ya (Hayri Caner) dek uzanır. Kuşkusuz sinema eleştirisi sadece sinema dergileriyle sınırlı değil; hatta yurdumuzda, karabatak gibi batıp çıkan sinema dergilerinin kısa, düzensiz, araya uzun aralıklar giren yayım yaşamları göz önüne alınırsa, sinema dışındaki süreli yayınlarda (gündeliklerde, sanat ve siyasa dergilerindeki) sinema eleştirisi daha ağırlıklıdır. Ama Sinema 65, sinema eleştirisi alanında birçok yönden önem taşıyor. Önce, 60’lı yılların tam ortasında yer alıyor; sinemacılar-eleştirmenler çatışmasının yansımalarının ürünü, sonucu bu iki topluluk arasındaki kesin kopuşun önlenemezliğinin belgesi olmak özelliğini taşıyor; Türk sinemasının çeşitli sorunlarıyla ilgili kalıcı ve yararlı yazılara yer veriyor.
Gelişmelerin Özeti
Ama olayı kendi tarih çerçevesine oturtmak için, işe yine bir özetle başlayalım: 1950’lerin ortasında başlayan ve gelişen sinemacılar-eleştirmenler işbirliği, 1959’daki İstanbul Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlediği sinema şenliğine dek sürdü. Ancak şenliğin seçici kurulundaki sinema yazar ve eleştirmenlerinin bir bölüğünün yanlı tutumları, bu işbirliğine ilk darbeyi vurdu. 1960’tan sonra ortaya çıkan ve çoğu eleştirmenlikten gelme genç ve yeni yönetmenlerin kısa süre sonra karşılaştıkları eleştiriler, aradaki uçurumu derinleştirmeye başladı. Sinemayla ilgili ve gerçekte yapımcılarca hazırlanan sinema yasası tasarısı (1963); buna hazırlıksız yakalanan sinema çalışanlarının önce buna karşı çıkışları (Türk Sineması Danışma Kurulu, 1964); eleştirmenlerle toplantılar yaparak çıkış yolları aramaları; özellikle yeni yönetmenlerin ilk yapıtlarından sonrakilerinin eleştirilere uğraması üzerine dozu gittikçe artan bir eleştirmen düşmanlığına dönüşmesi birbirini izledi. Bunun sonunda, yapımcılar, kendi hazırladıkları tasarıya karşı çıkan, engellemeye çalışan; yeni yönetmenler de, yapıtlarını eleştiren bu toplulukta ortak düşmanlarını buldular. Bu düşmanlığı alabildiğine körükleyenler de, “ormana balta girer, sapı kendinden” atasözünü doğrularcasına, eleştirmenlikten sinemacılığa geçenlerdi. “Meydan Muharebesi”, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nca 1964 Aralığında İstanbul’da düzenlenen “Birinci Türk Sinema Şurası”nda verildi: Yeni yönetmenler, bu şuraya, yöneticisi oldukları ve sinemamızın tarihinde ilk kez greve gitmiş oln sinema işçileri ile bunların grevine yol açan yapımcıları biraraya getirip yazgı birliği yaparak girdiler. Şura, daha başlar başlamaz verdikleri ortak önergeyle, “sinemada fiilen çalışanlar”ın dışındaki herkesin toplantıdan çıkarılmasını istediler; bu istekleri kabul edilmeyince de şurayı gürültülü biçimde terkettiler. Sinemacılar ile eleştirmenler arasındaki “kan davası” böylece başlamıştı; ancak kan davasını başlatan yeni yönetmenler, hele yapımcılar bu sonuçtan hiç memnun değillerdi. Şuranın çalışmalarını engelleyemedikleri gibi, her zaman sinemayla ilgisizliğinden yakındıkları devletin sinema konusunda düzenlediği ilk geniş çaplı toplantıdan kaçmakla suçlandılar. Yeni yönetmenlerin, ilişkilerini sürdürebildikleri ancak iki eleştirmen (Giovanni Scognamillo ve Nijat Özön) kalmıştı; ancak gittikçe “patalojik” bir kılığa bürünen eleştirmen düşmanlığı karşısında bunun bile ne kadar süreceği pek belli değildi. Yapımcılar, bir avuç yeni yönetmenin kişisel kavgalarına alet olduklarını, eleştirmenleri karşılarına almakla büyük bir yanlış yaptıklarını düşünmeye başladılar; nitekim bir yıl sonra, 1965 seçimlerinin sonucu da eklenince, bu yönetmenlere uyguladıkları örtülü bir boykotla onları bir tür “cezalandırdılar”. Boşta kalan bu yönetmenlerin, davranışlarını ussallaştırmak için “kuram üretmeye” başlamaları da bunun sonucuydu.
Sinema 65 denemesi işte bu bağlamda ortaya çıktı. Yeni yönetmenlerin başını çeken Halit Refiğ’in bu denemeye katılmasının kaynağında, hem eleştirmenlerle kanlı bıçaklı olmanın getirdiği olumsuzluklar hem de yapımcıların bu durumdan hoşnut olmamalarının büyük et-kisi vardı. Böylece şura dolayısıyla ters tepkilere yol açan durumun bir ölçüde giderilmesi, yapımcılara eleştirmenlerle köprülerin tümden atılmadığının gösterilmesi erekleniyordu.
Sinema 65’in Çıkışı
1965’in başında İstanbul’da Sinema 65 adlı aylık bir sinema dergisi çıktı. Dergiyi Selim Sabit Pülten yayımlıyordu. Pülten, Toplum Kitabevi’nin sahibiydi ve bu kitabevinin yayın organı olarak 1962’de üç sayı çıkan Sine-Film dergisini yayınlamıştı. Daha sonra Toplum Kitabevi adını Set Kitabevi’ne çevirince, ilk derginin devamı olarak Sinema 65’i yayınlamaya başladı. Yazı işlerini Agah Özgüç’ün üstlendiği dergi, yerli ve yabancı sinemalara aşağı yukarı eşit ölçüde yer veriyor; Ali Gevgili’den Tarık Kakınç’a, Özgüç’ten Hayri Caner’e, Çetin A. Özkırım’a, Erdoğan Tokatlı’ya dek sinema yazarlarına sayfalarını açıyordu. Yukarıda da belirtildiği gibi, bu sıralarda eleştirmenler ile sinemacılar, özellikle yönetmenler arasındaki gerginlik adamakıllı artmıştı; yönetmenlerden kimileri eleştirmenlere bir yaylım ateşi açmışlardı. Eleştirmenlerin gündeliklerde, öbür süreli yayınlarda ve zaman zaman çıkan sinema dergilerinde yerli sinemacılığa eğilmedikleri ya da az eğildikleri; yerli filmlerin eleşti-rilerine yabancı filmlere göre çok az yer verdikleri yolundaki yakınmalar artık bir suçlamaya dönmüş olarak sürüp gidiyordu. Bu suçlamaların başını Halit Refiğ çekiyordu.
1965 Şubatı’nın başında Giovanni Scognamillo, İtalyan Filmleri Haftası’nda filmleri tanıtıcı konuşma yapmak üzere Ankara’ya geldi. Birkaç gün sonra da Refiğ. Bu fırsattan yararlanarak Scognamillo, Refiğ ve Özön, bu konuda neler yapılabileceğini Refiğ’in önerisi üzerine görüştüler. Sonunda, Amerikan filmlerinin mahkeme sahnelerindeki “gerçeği, yalnız gerçeği söyleyeceğinize…” biçimindeki ant içmeye benzer bir tutumla, “yerli sinemanın, yalnız yerli sinemanın ele alınacağı…” bir dergi çıkarılması kararlaştırıldı. Sonra da, yeni bir dergi çıkarmaktansa, kararlaştırılan tutumu benimsemeye yatkın olan Pülten ile Özgüç’ün dergisinin bu çizgiyi izlemesini sağlamanın daha kestirme bir yol olacağı düşünüldü. Bütün sinema yazarları bu dergiye katkıda bulunmaya çağrılacaktı. Böylece derginin temel tutumu ve çizgisi, Ankara’da kararlaştırıldı; bunun ayrıntılarıysa, ağırlığı İstanbul’da olanlarla saptanacaktı. Refiğ’e göre derginin yaşaması temel olarak piyasadan abone ve ilan sağlanarak, bu konuda kampanya açılarak gerçekleştirilecekti. Piyasa denilen, sinemada çalışan herkes ve herşeyden önce de yapımcılardı. Scognamillo ve Özön’e, böyle bir girişimin ardında yapımcı baskısının yer almasını düşündüren de bu son durumdu ve bunun derginin tutumuna da yansımasından kuşkulanmaktaydılar. Ama “bir görelim bakalım” dediler.
Sinema 65 Kılık Değiştiriyor
Bu konuda önce Refiğ’den Özön’e şu mektup geldi:
“23 Şubat 1965
Kardeşim Nijat,
Ankara’da konuştuğumuz üzere geçen cumartesi günü dergi meselesini görüşmek üzere toplandık. Anlaştık. Bu konuşmaların tafsilatını Scognamillo sana bildirecektir. Yazı işleri sorumluluğu ona ait. İşin mali cephesi de düşündüğümüz gibi piyasa içinde hallolunabiliyor.
Bir zamanlar sinema konusunda çok yakın görüşlere varabilirken şimdiki geniş fikir ayrılıklarımız senin Türk sineması meselelerinden çok uzak kalmandan doğuyor bence… Gerek Türkiye’nin meseleleri gerek sinema meseleleri üzerine senin kadar büyük bir yatırımı olan bir kimsenin ters ve çıkmaz bir noktaya saplanıp kalmasının hepimiz için ne kadar kötü birşey olduğuna ve kısa bir çalışma süresi içinde senin yeniden doğru, faydalı ve olumlu bir rayda lokomotif haline geleceğine inanıyorum. Bu yüzdendir ki şimdiki ayrı görüşlerimize ve bir süre devam etmesi muhtemel ayrı düşünüş tarzlarımıza rağmen Türkiye ve Türkiye’de sinema gerçeklerinin bizi tekrar eskiden olduğu gibi aynı görüş noktasına getireceği kanısındayım.
Derginin yazı politikasını Scognamillo ile kararlaştırırsınız. Bu konuları da yeniden birlikte konuşabileceğimiz günlarin daha yakın bir zamanda olmasını diler, gözlerinden öperim. (…)”
Özön’den Refiğ’e:
“8 Mart 1965
Kardeşim,
Mektubunu cevaplandırmakta geciktim; ama Scognamillo’nun göndereceğini bildirdiğin mektubunu bekliyordum da onun için. Neyse iki gün önce Scognamillo’nun mektubunu aldım; bugün ikisini de cevaplandırmak üzere kolları sıvadım.
Dergi konusunun burada konuşulduğu şekilde orada da aynı çözüme ulaşmasından memnun oldum. Çözüme ulaşması bir merhale sayılır ya, asıl önemli olanı, derginin yayınına rağmen piyasanın mali desteğini devam ettirme olgunluğunu göstermesi. Bu konuda pek iyimser değilim ama, bunun önemi yok. Nasıl olsa kısa zamanda bu işin yürüyüp yürümeyeceği anlaşılacak. Şimdilik dileğimiz, ‘inşallah yürür’…
Bilmem, mektubunun ‘vaaz’ bölümüne tekrar dönmek gerekli ya da yararlı mı? Ancak birkaç noktaya dokunmadan geçmek istemem. Aradaki görüş ayrılığını Türk sinemasının meselelerinden çok uzak kalmama bağlıyorsun. Gerçekte ‘Türk Sinemasının On Yılı’ veya Türk Sineması Tarihi’ni yazarken bu meselelere ne kadar yakınsam (ya da uzaksam) şimdiki mesafem de o. Hatta o iki çalışmayla, bu meselelere biraz daha yakınlaştığımı söyleyebilirim. Bence bunu bir başka sebebe dayandırmak yerinde olur… Neyse bu konuda şimdilik anlaşabileceğimizi sanmıyorum; hele kendinin eskiden ve şimdi bulunduğun enlem ve boylam dairelerini düşünmek ihti-yacını duymadığın bir durumda…
Dergi konusunda Scognamillo ile varabileceğimiz sonuçları Gio sana iletecektir elbette. Sinema 65 ile depreşen yazı çalışmalarının geçici olmamasını da dilerim. (…)”
Sinema 65’in İzlencesi
Gio’dan Özön’e gönderilen 2 Mart 1965 günlü mektup derginin hazırlık çalışmalarının niteliğini ayrıntılarıyla yansıtır:
“Nijatçığım,
Ankara’daki beş günlük tatilden sonra yeniden gündelik rutin ve gündelik dertlerime saplandığımdan (…) sana daha önce yazamadım. (…) Kusuruma bakmazsın! İleride, daha doğrusu Nisan ayının başından sonra, sık sık mektuplaşmak için bol bol vaktim olacaktır. Kaldı ki Sinema 1965 dergisinde bana yardımcı olmak niyetinde ve isteğinde ise bu mektuplaşma zaruri olacaktır.
Evet, esas konuya geldik. Halit’in yazısında izah ettiği gibi, Ankara’da alınan prensip kararlarına dayanarak, buraya döner dönmez Sinema 1965 ile ilgili bir ön faaliyete giriştik. Halit’in evinde, derginin teknik sekreterliğni yapacak olan Agah Özgüç ile yapılan bir toplantıda aşağıdaki esaslar tespit edildi:
– Sürekli bir abonman kampanyasına girişmek;
– Derginin idari kadrosunu tespit etmek; yani: Sahibi: Selim Sabit Pülten – Yazı işleri müdürü: Giovanni Scognamillo – Teknik sekreter: Agah Özgüç – Ankara temsilcisi: Nijat Özön.
– Derginin muhteviyatını tespit etmek: Örneğin film türleri üzerine genel yazılar, haberler, yeni filmlerle [ilgili] set ropörtajları, yönetmenlerle konuşmalar, film eleştirmeleri, teknik konular, yönetmenlerin tanıtılması, filmografiler, oyuncular hakkında yazılar, istatistik bilgi ve yazılar gibi.
Muhakkak ki esas olan derginin tutumu ve politikasıdır. Bu hususta Halit ile hemfikiriz: Piyasadan, gerek abonman gerekse de ilanlarla yararlanmakla beraber, dergi objektif olacak, hiçbir mevcut teşekkülün organı sayılmayacak, yabancı sinemaya şimdilik yer vermeyecek, özellikle estetik bir nitelik taşıyacak.
Söylenmesi kolay, yapılması güç bir şey!
Yazarlara gelince: Dergi herkese açıktır, yeter ki yazılar tayin edilecek tutuma uygun olsun – karşıt fikirler de dahil olmak üzere. Birtakım arakadaşların peşinen katılmayacağını Tarık Dursun’dan öğrenmiş oldum: Tarık, Çetin Özkırım, Tanju Akerson. Buna karşılık Rekin [Teksoy] memnuniyetle yazacağını söylemiştir.
İstatistik bilgiler ve yazılar üzerinde önemle durmak istiyorum. Sinema konusunda en büyük eksikliklerden bunun olduğunu benden çok daha iyi biliyorsun. Fakat bu tarz bilgiler, bu tarz veriler nasıl elde edilir ve kimden? Derginin sürümünü genişletmek ve bu arada piyasanın önemli unsurlarından biri olan işletmecilere de hitap etmek gerekçesiyle, her ay vizyona giren başlıca filmlerin hasılatlarını gösteren bir tabloyu yayımlamayı uygun gördük. Oysa ilk baştan zorluklarla karşılaştık: Bu bilgileri herkesten (yapımcı, işletmeci, sinema sahibi) alabilmek imkansız birşey. Sence buna ne çare bulabiliriz?
Yazı konusuna gelince: Halit o meşhur yazı dizisine devam edecek; Agah haberlerle ve yeni filmlerle ilgili yazılarla meşgul olacak; ben ise yönetmenler hakkında etütler ve film eleştirmeleri yazacağım. Bu arada ilk vizyonunu Ankara’da yapan film olursa bu iş sana düşecek. Eleştiri yazıları için de pek tabii ki başkalarından da yararlanacağız.
Durum bu iken ve fiili olarak yazı işlerini Nisan ayından itibaren yöneteceğimden, senin samimi görüşlerini, bu işi olumlu bir şekilde yürütebilmek için neler yapılması gerektiğini bilmek isterdim.
Buna da ilave edeyim ki bu işe – bitmez, tükenmez iyimserliğim, iyi niyetim ve …saflığımla – girdim. Bu şekilde ve bizi ayıran noktalar dahi olsa, bir araya gelmekle bir şeyler başarabileceğimize, en azından Türk sinemasını gerçek ve ciddi bir açıdan izleyen ve eleştiren bir dergiyi yaşatabileceğimize inanmaktayım.
Fakat inanç kafi gelmez, amatör zihniyeti yetmez, salt iyi niyet bir çıkmaza daya-nabilir. Dolayısıyla, fazla uzatmadan, artık sözü sana bırakıyorum.”
Özön’den Scognamillo’ya:
“Ankara, 10 Mart 1965
Sevgili Gio,
Mektubunu aldım; çok teşekkürler. Cevap yazmakta biraz geciktim; ama son birkaç günün olayları birbiri ardından sökün edince gerçekten fırsat bulamadım. Akis’e yeniden yazmak gibi, beklenmedik bir teklifle karşılaştım. Arkasından Truffaut sökün etti. Hem Akis hem ajans (Anadolu Ajansı) hem de büyükelçilik (Fransa Büyükelçiliği) adına Truffaut’nun peşine düşmek icap etti. Ancak bugün nefes alabildim; hem Halit’in hem de senin mektubunu cevaplandırmaya koyuldum. Konuları maddeler halinde sıralamak daha pratik olacak galiba:
- Önce Sinema 65 macerasının ne kadar ömürlü olabileceği meselesine dokunmak istiyorum. Derginin yaşayabilmesi için gerekli mali desteğin kaynağı ile genel yayın politikasının birbiriyle bağdaşabileceğinden pek umutlu değilim. Bir süre giderse de, sonunda ‘şarklılık’ üstün çıkar, ‘ben kendi paramla kendime sövdürmem’ düşüncesi boy gösteriverir. Aslında sövmek diye bir şey söz konusu olamaz tabii ama, yorum sonunda buna varacak. Unutmayalım ki, ‘kralın sayın muhalefeti’ batıda, padişahın dalkavukluğu ise doğuda olan şeyler. Fakat bütün bunlara rağmen bu denemenin çekici olduğuna ve her şeye rağmen bu denemeyi yapmak gerektiğine inanıyorum. Bu arada yararlı bazı metinler elde kalırsa yeter de artar bile. Hatta kötümserliğimizde yanılmış olmamız, denemenin sandığımızdan çok uzun sürmesi de mümkün olabilir.
- Derginin muhteviyatı konusunda sıraladıklarına eklenecek pek bir şey yok. Olsa olsa bunları birbirleriyle orantılı, ahenkli olarak yayımlayabilme çarelerini arayıp bulmak önemli; yani birinin öbürlerini bastırmadan hepsini düzenli olarak yapmak meselesi… Her sayıda mutlaka yer alacak olanlar ile zaman zaman girecek olan konular birbirinden iyice ayrılıp, düzeni bozmadan yürütebilirsek hem kendimiz hem de okuyucu bakımından yararlı bir disiplin sağlayabiliriz. Önümüzdeki yaz ayları için de ölgünlüğü birkaç “özel sayı” ile önleyebiliriz, tabii bunun için aşağı yukarı şimdiden hazırlanmak gerekir.
- Derginin tamamıyla yerli sinemaya ayrılması üzerinde daha önce anlaşmıştık zaten. Doğru ya da yanlış, sinemamızın meselelerini gücümüzün yettiği ölçüde aydınlatmak, gerekirse birbirimizin yazdıklarını eleştirmek, bütün bunları yaparken yine doğru ya da yanlış, sadece sinemamızın yararına olduğunu sandığımız şeyleri savunmak…. Tutumumuz bu olmalı. Kendi yazılarımızda olduğu kadar başkalarının yazdığı yazıların da dergide yer alması ölçüsü olarak ‘taraf tutmamak, kötü niyetli olmamak ve reklam yapmamak’ göz önünde bulundurulmalı.
- Dergi çalışmalarındaki iş bölümü çok iyi. Ben de kendi payıma düşeni yapmaya çalışacağım. İlk vizyonu burada çıkan filmleri izleyip, gerekirse bu filmlerin yönetmenleriyle ilgili filmografileri – senin de yardımınla – düzenlerim. Ayrıca genel konularda da yazı yetiştirmeye çalışacağım.
- İstatistik bilgiler konusunda karşılaştığın güçlükler tabii bir şey; çünkü şimdiye kadar böyle bir şey yapılmamış, dolayısıyla alışılmamış, sinemacılarda “yasak bölge” gibi bir saplantı belirmiş. Bunun önüne geçmenin tek çaresi yine nazımızın geçebileceği birkaç sinemacıdan bu konuda derlenecek bilgilerin yayımlanmasıdır. Sanırım böyle beş altı sayılık bir yayın yapılabilse bunun zararlı bir şey olmadığı, aksine faydası dokunabileceği anlaşılacak, hatta öbürlerinden geri kalmamak için çekingenlik gösterenler bile keni rakamlarını yayımlatma yarışına gireceklerdir. Başka bir çaresi olabileceğini sanmıyorum bu işin.
- Sinema ile İslamiyet arasındaki ilişkileri ele alan bir yazıdan bahsetmiş, bunun çevirisimi yapmanı teklif etmiştim. O yazının bulunduğu Bianco e Nero’yu bugün adresine postaladım. İlgi çekici bir yazı olduğunu sanıyorum. İslamlıkla ilgili terimler, özel adlar, Kuran’dan alınan parçalar üzerinde bir tereddüdün olursa, istersen çevirdikten sonra yazıyı bana gönder, bendeki kaynaklardan tamamlamaya çalışayım.
- Bu ay dergiye yazı bakımından bir yardımım olabileceğini pek sanmıyorum; çünkü ayı hemem hemem ortaladık bile. Yine de ayın on beşinden önce bir şey yapabilirsem yetiştirmeye çalışacağım. Derginin baskı imkanlarını bilmediğim için yazıların en geç ne vakit elinize varması gerektiğini bilmiyorum.
- Bundan sonra çıkacak sayılar konusunda şu iki işin yararlı olacağını sanıyorum: 1) Sayı basıma verilmeden önce derginin belli başlı yazılarının ne olduğunu bilirsem, muhtemel çakışmaları (ayın filmleri, konuların ele alınması) önlemiş oluruz; 2) Dergi yayımlandıktan sonra o sayının tenkidi.
Dergi konusunda şimdilik bu kadar yeter sanırım. Hoş, yeni bir şey ortaya sürmedim zaten. Bunlar kendiliğinden gerekliliğini duyuran hususlar. Birkaç aylık denemeden sonra meseleyi topluca yeniden ele alır, gerekli düzeltmeleri, eklemeleri yaparız. (…)”
Bir Aksi Tesadüf: “Vurucu Bir Eleştiri” Yazısı…
Ankara ve İstanbul’da alınan kararlar, yazı işleri yönetmeni Agah Özgüç’ün “Mutlu Günlere Doğru” başlıklı başyazısında açıkalanarak Sinema 65’in Mart başında çıkan üçüncü sayısında uygulanmaya başlandı.
Ancak burada, bir aksi tesadüfün daha işin başında tedirginlik yarattığını belirtmek gerekir: Sinema 65’in yeni biçiminin piyasaya çıktığı günlerde, Özön’ün de sürekli yazarı olduğu Türk Dili’nin Mart sayısında “Vurucu Bir Eleştiri” adlı yazısı yayımlandı. Bu yazıda, Şura’dan sonra Yeşilçam’ın her türlü ölçüyü büsbütün kaçırarak, yerli yabancı yazın ürünlerini, yerli yabancı filmleri yağmaladıkları, yıldızcılığın alabildiğine arttığı; cinsel sömürü filmlerinin piyasada cirit attığı; yapımcıların Şura’daki Türk sinemasına çekidüzen verme girişimini tersine çevirip sinemayı kendi istedikleri kılığa sokmak istedikleri; üstelik buna devleti de alet etmeye çalıştıkları; bir bölük sinemacının da izleyicinin bu yoldan sömürüsüne uydurma “kuram”lar, “ideolojik” örtüler bulma çabasına giriştikleri bir dönemde bu gidişe dur demek gerektiği ileri sürülüyordu. Yazıya göre, eleştirmenler yönünden yapılabilecek tek iş, 1956’da olduğu gibi sert, hatta “vurucu” bir eleştiriye başvurmaktı. Nitekim yazı şöyle sona eriyordu: “1965 yılında Türkiye’de olduğu gibi, kendi çıkarları için sinemayı bir çıkmaza sürükleyen sinemacılar, ancak izleyicinin göstereceği bir tepkiyle yola getirilebilir. İzleyicinin tepkisini en çabuk ve en etkili olarak sağlamanın yolu da ‘vurucu’ bir eleştiridir.” [1] Gerçekte bu yazı dergiye bir ay önce verilmişti; üstelik Türk Dili’nin bir önceki sayısında çıkan (ve yine o ta-rihten bir ay önce verilen) “Eleştirmen mi, Dalkavuk mu?” yazısının bir devamıydı [2]. Ama Scognamillo ile Refiğ’i epey telaşlandırmaya yetmişti.
Scognamillo’da Özön’e:
“İstanbul, 12 Mart 1965
Sevgili Nijat,
Mektubunu bugün öğlende aldım ve hemen cevap veriyorum.
Dün akşam Halit’lerde idim. Türk Dili’ndeki son yazını okuyunca tahmin edersin ki bizim Halit oldukça bozulmuş, endişeye düşmüştür; artık bizimle işbirliği yapamayacağını düşünmüştür. Gerçi o yazı beni de biraz sarstı. Prensip itibariyle vurucu eleştiriye pek taraftar olmadığımı yanılmıyorsam Ankara’da da sana belirtmiştim. Oysa benim bu hususta görüşüm fazla bir şey ifade etmez. Gerçek olan bir durum var: Bugün – ve özellikle gündelik basında – vurucu eleştiri yapmak imkansız gibi bir şey. Milliyet’in durumunu gördün; yıldızları kaldırdılar. Tuncan (Okan) haftada bir – ve haftanın en ilgi çekici olanı – eleştirmek; genel olarak Tarık Dursun’la birlikte düzenlediği film tablosu ile yetinmektedir. Cumhuriyet’te vurucu tenkit (pardon, eleştiri) pek arama. Akşam’a gelince de yukarıda dediğim gibi bu tarz mizacıma ve tutumuma pek uygun değil. Bir de Tercüman kaldı; fakat bildiğin gibi, oradaki arakadaş da (Tanju Akerson) pek serbest bir şekilde yazı yazamıyor. Tercüman hariç bir de Yeni İstanbul’daki Yücel (Çakmaklı) var ki, bana kalırsa o bizden ayrı bir dünyada yaşı-yor. (…)”
Scognamillo kaygılarını böylece belirttikten sonra, dergiyle ilgili konulara geçiyor.
“Ne ise, şimdi Sinema 65’e dönelim. Maceranın uzun ömürlü olması için elimizden geleni yapmaya hazırız. Üçüncü sayının başyazısında belirtildiği gibi dergi – kararlaştırılan prensiplere uyarak – ne şakşakçılık yapacak ne de sövecek. Kaldı ki, dediğin gibi, bu denemeyi yapmak gerekiyor ve ‘denemenin sandığımızdan çok uzun sürmesi de mümkündür.’
Derginin muhteviyatı, bahsettiğin ‘özel sayı’ – ki bunlara taraftarım – konusunda ileride müştereken bir plan kuracağız.
Derginin üçüncü sayısı pek parlak sayılmaz, dolayısıyla Nisan sayısı için senden muhakkak – ve ayın yirmisinden önce – bir yazı istiyorum. Nisan sayısında Halit’in bir yazısı (seriye devam ediyor), Metin hakkında etüdümün son bölümü, Agah’ın Lütfi Akad’la yapacağı bir konuşma, ropörtajlar, bir iki film eleştirisi, haberler yer alacak; bunların yanına bir yazı ekleyebilirsen pek çok memnun olurum. (…)”
Özön’den Scognamillo’ya:
“15 Mart 1965
Sevgili Gio,
Mektubunu aldım. Dergi için hazırlayacağım yazıyla birlikte cevaplandırmak üzere bir kenara koymuştum. Yazıyı hazırlamak uzun süreceği için cevap da gecikecek di-yordum. Fakat nasılsa yazı çabucak çıktı, cevabı da böylelikle gecikmedi.
- Vurucu eleştirinin yararı üzerinde tartışılabilir tabii. Gerçekte bunun yararlı olup olmadığını zaman gösterebilir. Asıl önemli olan, vurucu eleştirinin birkaç elden bir-den aynı zamanda yürütülmesi; çünkü ancak bu şekilde bir sonuç alınabilir. Sen bugün ortada bunu yapacak durumda – şu ya da bu sebepten – pek kimse olmadığını söylüyorsun. Öyle de görünüyor. Ama ben Türk Dili’nde nihayet şöyle yapılsa daha iyi olur dedim; buna uyan çıkar veya çıkmaz ya da uymak ister de şartları buna elvermez, o başka mesele. Bununla birlikte ben kendi hesabıma her fırsat düştükçe vurucu eleştiride kararlıyım. Ama Halit’in bundan edişelenmesi için bir sebep de yok. Vurucu eleştirilerimi daha çok Akis’e, zaman zaman da Türk Dili’ne saklayacağım. Hem zaten Akis’te yeniden yazmayı da daha çok ‘vurucu eleştiri’ye elverişli olmasından dolayı kabul ettim. Bunu Halit’e de yazmıştım. Anlaşılan o, Sinema 65’te de aynı şeyi yaparım diye ürkmüş; şimdilik öyle bir şey düşündüğüm yok. Gönderdiğim yazı da, girse girse ‘yapıcı’ eleştiri bölümüne girer herhalde…
- Derginin son sayısı, yazı azlığına ve tam yeni hazırlık safhasına rastlamasına rağmen öncekilerden daha derli toplu, umut verici. Ancak, derginin sayfaları arttırılmazsa bunun ilerisine de pek geçilemez gibime geliyor. İlanlar oldukça yer kaplıyor – biliyorum, bu aslında derginin yaşaması için bir zorunluluk. Ama sayfalar mesela yarım forma daha artırılırsa hem daha çok ilan konabilir hem yazıları daha çeşitli olabilir hem meseleler daha derinlemesine alınabilir, nihayet okuyucu da aylık bir dergiyi biraz daha şişman görmek ister. (…)”
Bir Yıllık Denemenin Sonucu
Sinema 65, başlangıçta çizilen çerçeveye uygun olarak çalışmalarını on ikinci sayıya dek sürdürdü. Ancak, değişik sinema yazarlarının birleştikleri bir dergi olamadı. Yazarlar ile sinemacılar arasındaki bölünmüşlük öylesine derindi ki, Refiğ’in bulunduğu ve yalnız Türk sinemasına yer veren bir dergi, kimilerince kuşkuyla karşılandı. Yazarların, başını Refiğ’in çektiği yapımcılar-yönetmenlerce Sinema Şurası’ndan atılmak istenmesinin üzerinden ancak birkaç ay sonra böyle karşılanması da çok doğaldı. Nitekim, 1965 ortasında Sinematek Derneği’nin kurulması; genç yönetmenlerin kendilerini bu dernekten dışlanmış gibi duyumsamaları ve karşılık olarak Türk Film Arşivi’nde kümelenmeleri; Sinema 65’in kapanmasından hemen sonra Sinematek Derneği’nin organı Yeni Sinema’nın çıkışı, iki taraf arasında tartışmaların başlaması, köprülerin bütün bütüne atılmasını çabuklaştıracaktı. Bu konuda söylenebilecek tek şey: Yapımcılar-yönetmenler rüzgar ekmişlerdi, fırtına biçtiler…
Böyle bir durumda Sinema 65’te yazıların ağırlığı giderek birkaç kişinin – en çok da Scognamillo ile Özgüç’ün – omuzlarına bindi. Sinema 65’in on ikinci sayısındaki “Bir Dergiyi Yaşatmak” başlıklı yazı yeniden eski formüle, yani yerli ve yabancı sinemaların birlikte alınması formülüne dönüleceğini, ama Sinema 65’in ağırlıklı merkezinin yine Türk sineması olacağını; “eskisi gibi, Türk sinemasında dürüst, olumlu ve ilerici gayenin uğrunda bir çaba sarfedenlerin yanında mücadele edeceğini” belirtiyordu. Ama bütün bunlar bir dilek olmaktan ileri geçemedi. Çünkü daha çok, ilk 12 sayının dizini olarak çıkan ve ardı gelmeyen 13. sayıdan sonra dergi kapandı. Özön’ün 10 Mart günlü mektubunda belirttiği “bu arada yararlı bazı metinler elde kalırsa yeter de artar bile” umuduysa gerçekleşti. Geriye Türk sinemasını sanat, estetik, ekonomi gibi değişik açılardan ele alan kimi değerli yazılar kaldı. En önemlisi de şuydu: Scognamillo’nun Sinema 65’te ilk biçimlerini yayımladığı Metin Erksan, Memduh Ün, Halit Refiğ incelemeleri, sonradan geliştirilerek ve Lütfi Akad, Osman F. Seden, Atıf Yılmaz incelemelerinin de katılmasıyla, Türk Sinemasında Altı Yönetmen gibi çok önemli bir kitabın temelini oluşturdu.
29.06.1997
Notlar:
- Bu yazı için bak. Nijat Özön, Karagözden Sinemaya, 2. Cilt, s. 44-46.
- Bak. A.y., s. 40-44.
Sinema 65 – Konulara Göre Fihrist (Sinema 65’in son sayısından alınmıştır)
DERGİ ÜZERİNE
– Yayın Devam Ediyor (Selim Sabit) 1-3
– Mutlu Günlere Doğru (Agah Özgüç) 2-3
– Noktalar (Selim Sabit) 4-3
– Basında Sinema 65 4-16
– Hedef Türk Sineması (Nijat Özön) 6-3
– Bir Dergiyi Yaşatmak (G. Scognamillo) 11/12-3
GENEL KONULAR
– Türk Sinemasında Konu (İlhan Engin) 1-4
– Türk Sineması Nedir? (Halit Refiğ) 1-12, 2-7, 3-14
– Halkın İstediği, Halkın İstemediği (Tarık Kakınç) 1-14
– Basın ve Siyaset (Tanju Akerson) 1-15
– Türk Toplumu ve Türk Sineması (Turan Ceyhun) 1-16
– Daha Daha (Hakkı Özkan) 2-3
– Türk Sineması Kanunu ve Sinemacılar (Refik Sönmezsoy) 2-4
– Sorumluluk ve Gerekler (Orhan Elmas) 3-9
– Çemberleri Kırmak (Nijat Özön) 4-4
– Dokümanter Filmler (Hakkı Özkan) 5-3
– Sil Baştan (Nijat Özön) 5-4
– Halk Eğitiminde Sinema (Selim Sabit) 5-8
– Filmciliğimiz, Nereden Nereye? (Yılmaz Kuzgun) 6-4
– Dönme Dolap (Coşkun Şensoy) 6-11
– Genç Kuşak (Atilla Gökbörü) 7-31
– Düşünce Hürriyeti ve Sinema (Pertev Bilgen) 8-3
– Türk Filmciliği Üzerine (M. Kemal Derinkök) 9-3
– Altına Hücum ya da Türk Sinemasında Enflasyon (Agah Özgüç) 10-3
– Önce Ekonomik Gerçekler (Ahmet Metin Öner) 11/12-5
SİNEMACILAR
– Antonioni İle (Coşkun Şensoy) 1-7
– Metin Erksan, Sivralan’dan Berlin’e (G. Scognamillo) 2-12, 3-10, 4-10
– Memduh Ün’ün Küçük Dünyası (G. Scognamillo) 5-16, 6-18
– Halit Refiğ, Kadın ve Toplum (G. Scognamillo) 8-18, 9-16, 10-16
SİNEMACILARIMIZLA KONUŞMALAR
– Halit Refiğ ile “Kırık Hayatlar” Üzerine Bir Konuşma (Fevzi Tuna) 6-8
– Erdoğan Tokatlı ile “Son Kuşlar” Üzerine Bir Konuşma (Agah Özgüç) 9-10
– Fevzi Tuna ile “Yasak Sokaklar” Üzerine Bir Konuşma (Berna İlhan) 10-10
– Duygu Sağıroğlu ile “Bitmeyen Yol” Üzerine Bir Konuşma (Agah Özgüç) 10-22
FİLMLER
– Batan Güneş 1-10
– Leopar 2-10
– Gurbet Kuşları ile İlgili Bir Açıklama (Halit Refiğ) 2-16
– Keşanlı Ali Destanı 5-21
– On Korkusuz Adam 5-22
– Karanlıkta Uyananlar Üstüne (G. Scognamillo) 6-29
– Yeni Bir Dönemin Eşiğinde (Erhan Etiker) 6-33
– Murtaza (Yılmaz Kuzgun) 8-26
OYUN VE OYUNCULAR
– Oyunculuk Üzerine Bir Deneme (Yılmaz Güney) 1-6
– Fikret Hakan (Saim Görken) 6-26
– Sokaktaki Adam ya da Yılmaz Güney (Agah Özgüç) 7-18
– Türk Sinemasında Oyun ve Oyunculuk (Cüneyt Arkın) 8-24
– Rejisör – Oyuncu Bağı (Tarık Kakınç) 9-6
– Türkan Şoray ve Tatlı Su Kahramanları (Agah Özgüç) 11/12-8
– Aktörlük, Türk Sineması, Ben (Tunç Okan) 11/12-12
FİLMOGRAFİLER/KRONOLOJİLER/BELGELER
– Türk Sineması Tarihi Kronolojisi 3-4, 4-8
– 1965 Başından bu Yana Çevrilen Filmler 4-13, 5-25, 6-24, 7-28, 8-31, 9-24, 10-26
– Başlangıcından Bu Yana Yerli Film Rejisörlerimiz 11/12-24, 5-7
– Metin Erksan’ın Filmografisi 5-11
– Orhan Günşiray’ın Filmografisi 5-24
– Memduh Ün’ün Filmografisi 7-11
– Fikret Hakan’ın Filmografisi 7-25
– Genç Kuşak Sineması 8-13
– Halit Refiğ’in Filmografisi 11/12-20
OLAYLAR
– Haberler 4-7, 5-14, 6-34
– Turgut Demirağ’a İkinci Açık Mektup (Erhan Etiker) 7-3
– Merkez Film Kontrol Komisyonu Kimlerden Yanadır? (A. Onaran) 7-5
– 2. Antalya Film Festivali’nin Gerçek Yüzü (Hayri Caner) 7-22
– İzmir Film Festivali Sonuçları (Berna İlhan) 9-21
– Sinematek Gösterilerine Başladı 10-14
YAYINLAR
– Sinema El Kitabı (Türker Acaroğlu) 2-17
– Sinema Yayınları (Akif Arkış) 13-2
– Soruşturmalar 6-14, 7-16, 8-11
– Film Değerlendirme Tabloları 1-10, 2-10
FİLM HİKAYELERİ
– Çirkin (İ. H. K.) 8-28
– Katil Yakalandı (İ. H. K.) 9-27
– Değiştirme (Hakkı Özkan) 10-8
– Yaşamak İçin Öldüler (Tahsin Konur) 13-6
(Yeni İnsan Yeni Sinema dergisinin 3. sayısında yayınlanmıştır.)