Guantanamo’lu Sevgilim
Yusuf Güven /
“Bir gün, bana savaşta ölürsek kime haber verilmesi gerektiğini sordular; ölüm düşüncesi hepimizi etkiledi. Sonraları bir devrimde -eğer gerçek bir devrimse- ya zafere ulaşılacağını ya da ölüneceğini kesinlikle biliyorduk.”
Bazı zamanlarda düşüncelerinin ya da bi-lincinde canlananların tam olarak ifade edilemeyeceğini düşünür insan. Ben de Guantanamera filmi üzerine yazıyı tasarlarken aynı duyguya kapıldım. Beynim ellerimin önüne geçmişti. Neyse ki imdadıma, Uruguay’lı yazar Galeano’nun aktardığı (1), Che’nin Fidel’e son mektubu yetişti. Yukarıda alıntıladığım bu mektup benim duyduğumun yazıya aktarılmış haliydi.
Guantanamera, Küba devrimini yapmış ve onun yaşamasına katkı koyan, Che ve Fidel’in kuşağından Tomas Gutierrez Alea’nın 16 Nisan 1996’da ölmeden önce yaptığı son filmi. 11 Aralık 1928’de bir burjuva ailesinin oğlu olarak Havana’da dünyaya gelen Alea, babasının mesleği olan avukatlığı icra etmesi için hukuk fakültesine gönderilir. Eğitiminden sonra sinemayla ilgisinden dolayı İtalya’ya gider ve buradan 1953 yılında geri döndüğünde radikal kültür grubu Nuestro Tiempo’ya katılır. Filmlerinde İtalyan yeni-gerçekçiliği ve Luis Bunuel’in etkileri görülür. 1955 yılında sömürülen işçileri anlattığı El Megano (Kömür işçisi) adlı belgesel filmi Batista polisi tarafından yasaklanır.
Devrimden sonra Santiago Alvarez’le birlikte Ulusal Devrimci Film Enstitüsünü (ICAIC) kurarlar. ICAIC’da film yapımı kollektif bir pratik olarak ele alınır. Bu enstitünün çektiği pek çok filmin en az iki yönetmeni vardır. Alea’da filmlerini hep bir başka sinemacıyla birlikte çekmiştir -Guantanamera filmini Tabio ile birlikte çekiyorlar-, pek çok filmde de danışman olarak görev almıştır.
1959’da çektiği, devrimci hükümetin uygulamaya koyduğu tarım reformunu açıklayan ve savunan, Esta Tierra Nuestra (Bizim Topraklarımız) adlı belgeselinden sonra Alea, daha çok bürokrasiyi, devrim sonrası burjuva sınıfının kalıntılarını ele adığı, Küba’nın sosyo-ekonomik portresini eleştirdiği sinema filmleri çekiyor. Örneğin, izleme şansı bulduğum filmlerinden Çilek ve Çikolata’da (1993) sosyalist Küba toplumunda da marjinalliğe itilmiş bir homoseksüel (Diego) ile Küba devrimine inancı tam bir üniversite öğrencisinin (David) dostluğu anlatılır. Festivallerde gösterim olanağı bulan bu film, sınıf bilinci aşırı gelişmiş Miami’deki karşı devrimci Küba’lılar tarafından, Küba’da Fidel Castro eleştirilebiliyor izlenimi verdiği gerekçesiyle lanetleniyor. Başta iki genç birbirine belli önyargılarla yaklaşsa da -Diego David’i ‘yatağa atmak’ için bir arkadaşıyla iddiaya girmiştir, David Diego’nun tedaviye ihtiyacı olduğunu düşünür- dostlukları ilerledikçe aralarındaki iletişim artar ve birbirlerini yavaş yavaş anlamaya başlarlar. Filmin sonunda ne David marksizmden vazgeçer ne de Diego sosyalist Küba hakkındaki düşüncelerinden, fakat başta birbirini reddeden toplumun iki kesiminin temsilcisi genç arasında bir iletişim kurulmuştur, en önemli adım atılmıştır.
Alea’nın filmlerinde, bir düşünce ya da politikanın zayıflığının gösterildiği, saçma yanlarının ortaya çıkarıldığı satirik bir komedi tarzı hakimdir. Guantanamera Çilek ve Çikolata’daki temanın -aynı tarzın hakim olduğu- daha sert bir eleştirisi; Alea merkezi-planlama uygulamalarının yarattığı tipolojiyi otopsi masasına yatırıyor ve bunun karşısına daha insani ve kişisel olanı, aşkı koyuyor. Bunu filmin merkezine oturtulmuş Jose Rodriguez’in derlediği bir Kızılderili efsanesinden çıkarı-yoruz en başta. Efsaneye göre Olofin dünyayı ve insanı yaratmıştır. Aradan bin yıl geçer. Olofin ölümü yaratmayı unuttuğu için dünya bin yaşındaki yaşlıların hakimiyetindedir. Yeni düşünceleri olan gençler yaşlılardan kurtulmak isemektedirler ve Olofin’e başvururlar. Olofin yaptığı hatayı anlar, fakat o da o kadar yaşlanmıştır ki artık dünyayı değiştirecek gücü kendinde bulamaz ve gençlerin isteğini yerine getirmesi için İku’yu görevlendirir. İku otuz gün otuz gece yağmur yağdırır. Dünya büyük bir nehire döner ve bu felaketten yalnızca yüksek ağaçların tepelerine ve dağlara tırma-nabilen gençler kurtulur.
Film ölümle yaşam, yönetenlerle top-lum, gençlerle eski kuşaklar arasındaki gerilimi hem ana öyküsünde hem de yolculuk boyunca karşımıza çıkan durumlarla anlatan bir yol hikayesi. Gözden düşmüş bir yönetici olan Gina-‘nın kocasının (A-dolfo) son şansı ce-nazelerin gömülecekleri kente taşınması projesidir. Bu projeye göre her bölgenin yöneticisi yalnızca kendi bölgesinden sorumlu olacak ve cenazeyi komşusuna devredecek, böylece cenaze son durağına ulaşırken benzin tüketimi de en aza inecektir. Trajik bir tesadüf sonucu bu plan, yıllarca Guantanamo dışında yaşamış ulusal bir tiyatro sanatçısı olan Gina’nın teyzesi Yoyita’nın geri gelmesi ve eski sevgilisi Candido ile yirmi beş yıl sonra buluşmanın heyecanına dayanamayıp ölmesi sonucunda ilk kez uygulanma alanı bulacaktır. Yoyita Teyze’nin cenazesi, Gina, Adolfo ve Candido ülkenin bir ucundan (Guantanamo) diğer ucuna (Havana) sürecek yolculuklarına başlarlar.
Bu yolculuk boyunca izleyici de Küba’nın 90’larda yaşadığı değişime tanıklık eder. Doğu Bloku’nun çöküşüyle birlikte Küba kendi ticaretinin %70’ini kaybediyor. Sosyalist Küba’nın kuruluşundan itibaren başlayan Ameriken ablukası (2) bu tarihten itibaren daha da yoğunlaştırılarak devam ediyor. İşte bu yalıtılmışlık içerisinde bunalan Küba hükümeti Küba’nın varlığını sürdürebilmesi için bazı düzenlemeler yapmak durumunda kalıyor: “Hükümet pesonun yanısıra doların da kullanımına izin vermiş, turizme büyük yatırımlar yapmış, içe ve ihracata yönelik sektörlerde üretimi çeşitlendirmiş ve hizmet sektöründe bireysel olarak çalışmayı yasallaştırmıştır…
Bu reformların pek çoğu, devrimin eşitlikçi amaçlarıyla çeliştiği için bir takım tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Para reformu, devletin dolaşımda olan parayı toplayabilmesi amacıyla yapılmıştır. Küba’da tüm dükkanlarda dolar geçerlidir. Ama aynı zamanda ülkenin her yerinde sadece dolarla alışveriş yapabildiğiniz dükkanlar da ortaya çıkmıştır. Bu ise, yurt dışından dolar gönderilen veya turizm yoluyla dolar kazanan küçük bir azınlık bu dükkanlardan alışveriş ederken, büyük bir çoğunluğun neredeyse boş olan devlet dükkanlarına mecbur bırakılması anlamına gelmektedir.” (3)
Filmde yukarıdaki izlenimler doğrulanır. Yollarda birşeyler satmaya çalışan insanlar peso kabul etmez. Ticaret dolarladır. Yolculuk eden insanlar kırsal bölgelerden aldıkları hayvan ve yiyecekleri kentlere varınca pazarlamak hevesindedirler, yiyecek kıtdır ve iyi para etmektedir. Kahramanlarımız yol boyunca mola verdikleri dinlenme yerlerinde yiyecek bulamazlar. Karınlarını ancak illegal olarak işletilen bir motelde doyurabilirler. Bu arada, petrol kıtlığından dolayı insanlar buldukları herhangi bir taşıtla yolculuk etmek durumundadırlar.
Filmin arka planında bütün bunlar gözlemlenebilirken, asıl öykümüzün kahramanı Gina, -bir zamanlar ders verdiği üniversitede öğrencisi olan, şimdi de kamyon şöförlüğü yapan Marian’la karşılaşmasıyla birlikte- kendi yaşamıyla hesaplaşmaya başlamıştır. Aslında Gina uzun zamandır kocasına tabi olarak yaşamakta ve onun duyarsızlığından da rahatsızlık duymaktadır. Kendisine unutamadığı bir aşk mektubu yazan Marian’la karşılaşınca içten içe yürüttüğü hesaplaşma su yüzüne çıkar. Kocasının, Camagüey’deki cenaze sorumlusunun Yoyita Teyze’yi kastederek: “Neden öldü?” sorusunu “Orospuluğundan” diye yanıtlamasından sonra da doruk noktasına ulaşır. Adolfo, kendini ve projesinin geleceğinden başka bir şeyi düşünmemektedir.
Kamyon şöförü Marian’da cenaze alayıyla aynı rotayı izlemektedir. Yol boyunca çeşitli kereler karşılaşırlar. Gina kocasından uzaklaşırken Marian’la yakınlaşmaktadır.
Sonunda Yoyita Teyze’nin gömülmek istediği kente varılır. Fakat yol boyunca tabut o kadar çok araç değiştirmiştir ki; cenazeler karışmıştır. Yoyita Teyze’nin yerinde bir zenci adamın ölüsünü gören Yoyita’nın 50 yıllık sevgilisi Candido bu duruma dayanamayıp oracıkta ölür. Gina’nın kocası durumu farkederek hemen tabutun kapağını kapatır.
İki sevgili yanyana toprağa verilmektedir! Adolfo, yüksek bir yerden başarısından emin aşk üzerine olan konuşmasına başlar. Gina kocasına nefretle bakmaktadır artık. Yağmur başlar (yağmurun ve gençlerin tanrısı İku görünür). Marian mezarlığa Gina’yı aramaya gelmiştir. Marian ve Gina, kocasının yalvarışlarına aldırmadan yeni yaşamlarına doğru giderler.
Alea’nın vasiyet filmi Guantanamera’nın iki açıdan önem taşıdığını düşünüyorum. Birincisi, sosyalist bir ülkede sanatın rolüyle ilgili. Başından beri devrime katkı koyan Alea, Küba Komünist Partisi’nin politikalarıyla toplumun istekleri arasındaki açıyı, bu açıdan doğan gerilimi anlatıyor filmlerinde. Elbette -Amerikan emperyalizmi komünizm öldü nidalarıyla Küba halkına saldırıken- Küba toplumunu komünizme götürecek yol düz bir gelişim çizgisi değildir. Fakat bu çizgide, toplumdan alınan belli sinyallerle, sosyalist toplumdan komünist topluma ilerleme aşamasında bazı değişiklikler yapılmak zorundadır. Fidel Castro’nun 38 yıllık liderliği biraz da halkın içinde sürekli bulunup onları dinlemesinden ve halkın şikayetlerini bir veri olarak parti politikalarında kullanmasından kaynaklanmıyor mu? İşte Küba’da sanat -Alea’nın filmlerinden gördüğüm kadarıyla- böyle bir geri besleme mekanizmasının bir parçası olabilmiş.
İkincisi, Küba’nın bugün artık bir kaçı yaşayan sosyalist deneyimlerden en önemlisi olmasıdır. Küba’nın bugün yaşadığı güçlükleri aşması dünya komünizmi için yaşamsaldır. Fidel Castro, diğer sosyalist ülkelerin teker teker çözüldüğü ve Amerika’nın Fidel’in devrilmesini beklediği bir dönemde, 1990 yılında Küba’lı gençlere sesleniyor: “Düşünüyorum ki genç insanlarımız ve öğrencilerimiz, genç işçilerimiz imtiyazlı bir nesil, çünkü tarihin bu döneminde yaşamak gerçekten bir ayrıcalık. Dünyada bir yığın insanın -birçok devrimcinin, yığınlarca devrimcinin gözlerini Küba’ya çevirmiş olduklarını izlemek gerçek bir ayrıcalık ve tarihtir. Karmaşa bittikçe herşey daha da berraklaşacak ve Küba’nın rolü açıkça ortaya çıkacaktır. Küba sadece Latin Amerika için değil, bütün 3. Dünya ülkeleri için bir siper, tüm dünyadaki doğru ilerici ve devrimci fikirleri koruyan bir kale haline gelmiştir.” (4) ABD’nin o yıllarda beklediği gerçekleşmedi ve Fidel’in söyledikleri bugün daha da önem taşıyor. Dünyanın tüm komünistleri sosyalist Küba’nın yaşamasından sorumludur.
Guantanamera
Yön.: Tomas Gutierrez Alea & Juan Carlos Tabio
Oyn.: Carlos Cruz, Mirtha İbarra, Raul Eguren
Küba-İspanya-Almanya yapımı, 1995
Notlar:
1. Söz Mezbahası, Belge Yay.,1996, s.30
2. Gelenek Yayınları’ndan çıkan “Kuşatılmış Ada: KÜBA” kitapçığında (Pedro Prada, 1995) niye “ambargo” değil de “abluka” kavramının kullanılması gerektiği rakamlara dayanılarak açıklanıyor. Bugün Küba, yaşamsal önemi olan ilaç ve yiyeceği bile inanılmaz rakamlarla ve çoğu zamanda son anda satınalabiliyor.
3. William Smaldone, Küba Devrimi Üzerine Gözlemler, Sosyalist Politika, sayı 12, s. 134
4. Fidel Castro, Sosyalizmi Kuracağız, Belge Yay., 1992, s. 207
(Yeni İnsan Yeni Sinema dergisinin 2. sayısında yayınlanmıştır.)