Türk Sinemasının Ekonomik Tarihine Giriş
Giovanni Scognamillo /
YAPIM
Türk sinemasının 87 yaşında olduğunu söylüyoruz ve yaşını saptayabilmek için Fuat Uzkınay’ın 1914’te çektiği ünlü fakat varlığı halen tartışılan AYOSTEFANAS’TAKİ RUS ABİDESİNİN YIKILIŞI adlı belgeselinden hareket edi-yoruz. Türk sineması 87 yıldan beri varoluyor fakat faaliyet göstermediği yılları (1915, 1920, 1925, 1926, 1927, 1930, 1931, 1935, 1936 – toplam 9 yıl) göz önünde tutarsak yaşının 87 değil de 78 olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. 78 yıllık bir yerli sinemaya, bir yerli film yapımına karşın Türkiye’deki sinema olayı (gösterimi, dışalımı, dağıtımı ile) bir hayli daha eskidir. Başlangıç tarihi olarak 1896 yılının sonunu kabul edersek ülkemizdeki sinema olayının yaşı 105 yılı bulmaktadır.
Türk sinemasının, yerli sinemanın tarihi inceleme ve araştırma konusu olmuştur (Rakim Çalapala, Nurullah Tilgen, Nijat Özon, Giovanni Scognamillo, Alim Şerif Onaran, Agah Özgüç ve diğerleri), olmaktadır ve ilerde, ihtimal, daha geniş ve ayrıntılı bir şekilde olacaktır; fakat ne hikmet ise Türkiye’de filmciliğin ve sinemacılığın tarihi, tarihsel gelişimi bugüne kadar toplu bir şekilde ele alınmamıştır, araştırılmamıştır kimi yazıların haricinde (Tuncan Okan, Yorgo Bozis, Mahmut Tali Öngören v.d.). Bu tür bir eksiklik, aslında, yerli filmciliğimizin tarihine de yansıyor ortaya sağlıksız diyebileceğimiz bir tabloyu sergiliyor.
Yerli yapım ve dışalım, yabancı film getiriciliği dönem dönem – ve çoğunlukla demagojik bir yaklaşımla – iki ezeli rakip, iki düşman kardeş gibi gösterilmek istenildi. Nedir ki film ve sinema piyasasının dar kapsamı ve boyutları içinde birini diğerinden kesin hatlarla ayırmak, ayırmaya çalışmak ne kolay ne de tutarlı bir yöntemdir. İlerde göreceğimiz gibi birçok kez yerli yapımı destekleyenler ya dışalımla uğraşan şirketler ya yabancı film oynatan sinema sahipleri ya da, yerli yapımlarla bir arada, yabancı filmleri de işleten, dağıtan dağıtımcılar, işletmeciler olmuştur. Soruna ve ilişkilere böyle bir açıdan baktığımızda rekabet ve düşmanlık, hiçbir gerçeğe uymaksızın, sadece lafta kalmış oluyor.
Sinema olayı Anadolu’ya geç ulaşıyor, Cumhuriyetten sonra, ve ulaştığında yabancı filmlere dayanıyor. 1930’ların ortalarına kadar sinema olayı daha çok İstanbul ve İzmir gibi kentlerde yaşanan bir olaydır ve, temelde, Türkiye’ye erken gelmiş olduğu söylenilen sinema uzun bir süre bu iki kentin ve tek bir kaynağın (dışalımın) beslediği ve yaşattığı bir olay oluyor. Sessiz sinemadan sesli sinemaya geçişte bile büyük kentler yeni olaya hemen sarılıyorlarsa da Anadolu’da, İstanbul’daki şirketlerden stok halinde alınan, sessiz filmler bir süre daha yaşamlarını sürdürüyorlar.
87’nci ya da 78’inci yıldönümünü kutlamış olan Türk sineması tarihinin ilk yıllarında ve emekleme döneminde bir özel sektör değil de bir devlet sineması olarak doğu-yor ve KEMAL FİLM’in – ya da KEMAL FİLM adı ile anılan şirketin – kuruluşuna kadar ordu ve orduya bağlı resmi kurumlar sayesinde ürün verebiliyor.
Bir ülke sinemasının tarihini çeşitli açılardan ele almak mümkündür (sanatsal, siyasal, ekonomik, estetik, teknik). Burada, bu çalışmamızda yapmayı amaçladığımız ve denediğimiz 78 yıl boyunca Türk sinemasını yapım, gösterim ve dağıtım açısından ele almak, yapımın, gösterimin ve dağıtım/işletmenin geçirdiği safhalar üzerinde durmak, dönem dönem ortaya çıkan yapım sorunlarını sıralamak, uygulanan yapım siyaset ve eğilimlerinin üzerinde durmak, yapım-gösterim-dağıtım bazında bir alternatif tarihi denemektir.
İlk Türk filmi – ki bir belgesel filmidir – 1914’te çekiliyor ve bu ilk çekim ordu adına ve ordu tarafından gerçekleştirilen bir yapımdır. 1914-1922 dönemine ve bu süre içinde gerçekleştirilen (kimileri tamamlanmamış ya da gösterilmemiş) filmleri gözden geçirdiğimizde dört ayrı kurum ile karşılaşırız. Sırası ile :
1) Merkez Ordu Sinema Dairesi
2) Müdafaa-i Milliye Cemiyeti
3) Malul Gaziler Cemiyeti
4) Osmanlı Donanma Cemiyeti.
Bunlardan “Merkez Ordu Sinema Dairesi“ (belgesel ve güncel çekimler bir yana) 3 yıl içinde iki film çekiyor: Sigmund Weinberg’in 1916’da başladığı ve Fuat Uzkınay’ın 1918’de tamamladığı HİMMET AĞANIN İZDİVACI ile Weinberg’in 1916’da çekimine başladığı fakat yarıda bıraktığı ilk LEBLEBİCİ HORHOR uyarlaması.
“Merkez Ordu Sinema Dairesi“ konulu film yapımından çekildiğinde devreye “Müdafaa-i Milliye Cemiyeti” giriyor, genç ve hevesli Sedat Simavi’nin sayesinde. Nedir ki bu kurumun sinemasal macerası da pek uzun ömürlü olmuyor: Simavi iki film yönetiyor (PENÇE, 1917; CASUS, 1917), bir filmi de yarıda bırakmak zorunda kalıyor (ALEMDAR VAKASI YAHUT SULTAN SELİM’İ SALİS, 1918).
Sessiz dönemin en verimli ve kendi çapında başarılı kurumu – ki yine yarı resmi bir kurumdur – “Malul Gaziler Cemiyeti” oluyor ve yapıma o dönem için cüretli sayılabilecek (ve sonunda İşgal Kuvvetleri’nin sansürüne uğrayan) Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın MÜREBBİYE’si ile giriyor (Ahmet Fehim, 1919). Aynı yıl içinde yapım harcamaları yaklaşık olarak 5.000 Lirayı bulan ve 55.000 Liralık bir gelir elde ettiği hatta yurt dışına satıldığı söylenilen BİNNAZ (Ahmet Fehim, 1919) ile sürdürüyor.
“Malul Gaziler Cemiyeti”nin yapım ma-cerası da kısa ömürlü oluyor ve cemiyet, Şadi Karagözoğlu’nun yönetip başrolünü oynadığı, üç kısa filmden (Biçan Efendi Vekilharç, Biçan Efendi Mektep Hocası, Biçan Efendi’nin Rüyası, 1921) sonra yapımdan çekiliyor.
Bu ara 1918’de başka bir cemiyet, “Osmanlı Donanma Cemiyeti” de yapıma hevesleniyor fakat tiyatro oyuncusu İsmet Fahri Gülünç’ün yönetiminde çekilen “Tombul Aşığın Dört Sevgilisi” yarıda kalıyor.
Sıra, artık, özel sektöre ve Türk sinemasının ilk ve oldukça uzun ömürlü kuruluşuna, “Kemal Film”e geliyor.
Sinema tarihimizde, 1922’den başlamak üzere, “Kemal Film” olarak bilinen şirketin temeli 27 Mart 1330 tarihini taşıyan ve Şakir Seden, Fuat Uzkınay ile Ali Öztuna (Ali Efendi) tarafından imzalanan bir anlaşma ile kuruluyor. Anlaşma, aslında, bir sinema salonunun, “Ali Efendi Sineması”nın (Sirkeci’de Musul Hanı tahtında İstayumbur birahanesi namı ile maruf bulunan mahal) işletmesi ile ilgilidir. Nedir ki 13 Şubat 1928 tarihli anlaşma feshine bakıldığında şirketin, bu süre içinde, hem sinema salonu sayısını artırdığını (Ali Efendi, Kemal Bey sinemaları, Millet Tiyatrosu, Üsküdar Bahçe sineması) hem de Millet Tiyatrosu’nda bir “imalathane”ye sahip olduğu görülüyor. Ali Öztuna ile Kemal ve Şakir Seden kardeşlerinin imzalarını taşıyan bu fesih anlaşmasına kadar şirket (Kemal Film olarak tarihe geçmiş şirket) tümünü Muhsin Ertuğrul’un yönettiği 6 uzun metrajlı film imal ediyor (İSTANBUL’DA BİR FACİA-İ AŞK, 1922; BOĞAZİÇİ ESRARI/NUR BABA, 1922; ATEŞTEN GÖMLEK, 1923; LEBLEBİCİ HORHOR, 1923; KIZ KULESİNDE BİR FACİA, 1923; SÖZDE KIZLAR, 1924).
Yukarıda sözü edilen şirketin feshinden sonra “Kemal Film” yapımdan çekiliyor ve yeniden yapıma başlayacağı 1952 yılına kadar dışalım (Amerikan filmleri, başta UNIVERSAL olmak üzere, savaş yıllarında Sovyet filmleri, İngiliz filmleri, bir ara Meksika filmleri) ve sinema salonu işletmeciliği ile uğraşıyor.
Yerli yapıma yönelen ikinci özel şirket 1928’de kurulan ve faaliyetini 1959’a kadar sürdüren “İpek Film” oluyor, şirketin sinemasal beyni ve tek yönetmeni ise Muhsin Ertuğrul’dur.
“İpek Film” ya da “İpekçi Kardeşler Limited Şirketi” 200.000 Liralık bir sermaye ile kuruluyor ve 1932’de Nişantaşı’nda Birinci Dünya Savaşı’ndan kalma bir fırını stüdyo haline getiriyor.
1930’lu yılların sonuna kadar Türkiye’de yerli yapım demek “İpek Film” demektir ve bu durum – Basın Yayın Müdürlüğünün başlattığı fakat tamamlanamayan Münir Hayri Egelinin DOĞAN ÇAVUŞ, 1938, filmi bir yana – 1939’a kadar devam ediyor. 1939’da başka bir dışalımcı ve sinema işletmecisi, Halil Kamil (Ha-Ka Film), TAŞ PARÇASI filmi ile yapıma giri-yor ve bu faaliyetini 1959 yılına kadar sürdürüyor, 15 uzun konulu filmi gerçekleştirerek.
Yapıma yöneliş 1940’larda beliriyor fakat halen sağlıklı ve sürekliliği olan bir yapım alanından söz edebilmek mümkün değildir. 1943’te Necip Erses’in “Ses Film” şirketi ilk yerli ürününü veriyor, Faruk Kenç’in yönettiği DERTLİ PINAR. Necip Erses de dışalımdan (İkinci Dünya Savaşı yıllarında Alman “Ufa” yapım şirketinin Türkiye dağıtımcısıdır) ve sinema işletmeciliğinden gelmedir ve aynı yıl kendi stüdyosunu da kuracaktır. “Ses Film”in yapımcılığı on yıl sürecek ve 1953’te 5 filmlik bir liste ile noktalanacaktır.
Necip Erses’ten bir yıl sonra (1944) daha önce “Ha-Ka Film” ve “Ses Film” de yönetmen olarak çalışan Faruk Kenç kendi yapım şirketini (İstanbul Film) kuruyor, yapımcılığını 1960 yılına kadar sürdürüyor ve toplam olarak 13 film imal ediyor.
Sırada Türk sinemasına kendine özgü – fakat oluşmakta olan Yeşilçam’ın yapım kriterlerini etkileyecek olan – bir yapımcılık anlayışını getiren kısa süre içinde çekilen bol sayıda “konfeksiyon” filmi siyasetini ilk kez uygulayan ve başaran Fuat Rutkay ve “Halk Film” var.
“Halk Film” ile yerli yapım bir heves ya da bir macera olmaktan çıkıp sürekli bir işkolu haline getiriliyor ve bu işkolunun koşulları ve gidişatı saptanıyor. 1945-1959 yılları arasında Fuat Rutkay’ın şirketi 60 kadar film çeviriyor artan bir hızla (1945’te 2 film, 1952’de 11 film) ve her türü deniyor, melodramdan güldürüye ve tarihsel yapımlardan ortak-yapımlara kadar (1955’te Fikri Rutkay ile Di Martino’nun bir arada yönettikleri SAFİYE SULTAN/LA SULTANA SAFIYE ilk Türk-İtalyan ortak yapımı olu-yor).
“Halk Film” bir gelenek kuruyor, bir çizgi oluşturuyor (belki de farkına varmaksızın Türk sinemasında “B” filmlerinin öncülüğünü yapıyor) ve bu çizginin ikinci önemli temsilcisi – daha geniş olanaklarla ve “B” sinemasından uzak kalan – 1946’da yapıma giren, Nazif Duru ile Murat Köseoğlu’nun kurdukları, o güne kadar ülkemizde varolan stüdyoların en genişi ve donanımlısı ile desteklenen “Atlas Film” oluyor.
“Atlas Film” yirmi yıllık yaşamında (şirketin ortaklarından Murat Köseoğlu 1957’de ayrılıp kendi şirketi olan “Acar Film”i kurup stüdyonun başına da geçecektir) 60 kadar film gerçekleştiriyor ve Türk sinemasına daha sanayileşmiş, daha profesyonel bir düzen kuruyor, “kalite”ye oynuyor ve üstünyapımları deniyor, İSTANBULUN FETHİ ve KIZIL TUĞ gibi.
1940’ların son yıllarında yapım şirketlerinin ve doğal olarak yapımların sayısı gittikçe artıyor. 1947/1949 yılları arasında aşağıdaki yapım şirketleri, örneğin, faaliyete giriyorlar :
1947 – And Film, Ankara Film, Birlik Film, Elektra Film, Şark Film
1948 – Erman Kardeşler (sonradan Erman Film), Ömay Film, Sema Film
1949 – Azim Film, Güneş Film, İyi Film, Milli Film.
Yapım sayısı ise şu şekilde artıyor :
1947 – 12 film
1948 – 18 film
1949 – 19 film.
1950’lere vardığımızda artık Türkiye’de yapım, şirketleri ve stüdyo/platoları ve teknik olanakları ile yeterli gibi sayılan bir temele oturtulmuştur. Temel yeterli gibi sayılıyorsa da bu yeterlilik salt kısa vadelidir ve özellikle teknik donatım dönemin koşullarına hiç uygun olmadığı gibi geleceğe yönelik bir sinema sanayinin sağlam şekilde oluşabilmesine, öz temellerini kurmasına da hiç uygun değildir.
1946 yılında Türk sineması mesleki kuruluşlarını oluşturmaya koyuluyor. Yıl içinde “Yerli Film Yapanlar Cemiyeti” ile “Sinemacılar ve Filmciler Cemiyeti” kuruluyor ve “Yerli Film Yapanlar Cemiyeti”nin kurucuları da yerli film alanının eriştiği boyutu sayısal ve niteliksel olarak sergiliyorlar.
“YFYC” , böylece, aşağıdaki yapım şirketlerini bünyesinde topluyor :
Elektra Film (Yorgo Saris)
Sema Film (Ertuğrul Tokdemir)
Halk Film (Fuat Rutkay)
Doğan Film (Muhsin Ertuğrul)
Birlik Film (İskender Necef)
Şark Film (Hikmet Aydın)
Ankara Film (Refik Kemal Arduman)
And Film (Turgut Demirağ)
Atlas Film (Nazif Duru ve Murat Köseoğlu)
İpek Film (İhsan İpekçi)
İstanbul Film (Faruk Kenç)
Türk sinema piyasasını yüreklendiren ilk ve uzun süre tek yasal karar ise 1 Temmuz 1948 tarihinde yürürlüğe giren ve Belediye Gelirleri Kanunu’nda o tarihe kadar geçerli olan Eğlence Resmini yerli yapımları destekler şekilde değiştiren hükümdür ki bu değişiklikle sinema bilet fiyatları üzerinde uygulanmakta olan rüsum yabancı filmler için %70 ve yerli filmler için de %25 oluyor.
1940’ların son yıllarında yapım şirketlerinde bir artış olduğunu daha önce gördük, fakat bu ve ileride göreceğimiz bu gibi artışlar üzerinde durmakta yarar vardır.
Yarar vardır çünkü, dönem dönem, yerli yapım şirketlerindeki sayısal artış her ne kadar kendiliğinden yapım sayısını de et-kiliyorsa da bunun çoğu kez geçici ve sağlıksız olduğunu unutmamamız gerekiyor.
Bu açıdan ele aldığımızda ve 1947/1949 yılları arasında kurulan yapım şirketlerine baktığımızda bu tür bir sonuçla karşılaşı-yoruz :
– And Film: Turgut Demirağ’ın kurduğu bu şirket 1947’de yapıma başlıyor, 1972’ye kadar faaliyetini sürdürüyor ve 54 kadar film imal ediyor;
– Ankara Film: tiyatro ve sinema oyuncusu Refik Kemal Arduman’ın kurduğu şirket bir tek film çeviriyor;
– Birlik Film: İskender Necif’in bu şirketi 1947/1958 yılları arasında dört film çeviri-yor ve yapımdan çekiliyor;
– Elektra Film: yabancı film ithalatçısı Yorgo Saris’in şirketi de 1947/1958 yılları arasında 6 yapım gerçekleştirdikten sonra yapımcılığa son veriyor;
– Şark Film: Hikmet Aydın’ın kurduğu şirket tek bir film ile yetiniyor;
– Erman Kardeşler (Erman Film): Türk sinemasının en uzun süreli ve verimli yapım şirketlerinden biri oluyor;
– Ömay Film: Ömer Aykut’un kurduğu şirket 1948/1964 yılları arasında 12 kadar film imal ediyor;
– Sema Film: Ertuğrul Tokdemir’in kurduğu bu şirket tek filmlik bir şirkettir;
– Azım Film: bu da tek filmlik bir şirkettir;
– Güneş Film: tek bir film ile yetiniyor;
– İyi Film: Namık Kılıçoğlu’nun kurduğu şirket 1949/1954 yılları arasında beş film çekiyor;
– Milli Film: dışalımcılık ve ilerde stüdyo işlemleri yapan ve Sabahattin Tulgar tarafından kurulan şirket 1949/1954 yılları arasında 4 film gerçekleştiriyor ve devamını Kunt Tulgar’ın Kunt Film’i (1974) üstleniyor.
Görüldüğü gibi 12 şirketten 5’i tek film ile yetiniyor, 2’si 4/5 filmden sonra çekiliyor, biri 1960’ların ortalarına kadar varıp 12 film çeviriyor ve sadece biri (Erman Film) kırk yıllık bir geçmişe ulaşabiliyor.
Türk sinemasında başlangıcından bugüne kadar yaklaşık olarak 850 civarında yapım şirketi kuruluyor. Bu yuvarlak bir sayıdır fakat kesin sayıya da çok yakındır ve bu 850 kadar şirketin çoğu çok kısa bir süre içinde, tek bir filmden sonra, çekildi, yok oldu ya da battı. Araştırmamız boyunca hem bunlardan örnekler vereceğiz hem de bu tür şirketlerin oluşum ve yok oluş nedenleri üzerinde duracağız.
50’li yıllar Türk sinema endüstrisinin ilk dönüm noktasını oluşturmaktadırlar. İkinci bir dönüm noktası 60’lı yıllarda yer alıyor. 80’li yıllar tüm olumlu ve olumsuz yönleri ile sinemanın üçüncü dönüm noktasını kapsamaktalar. Arada 70’li yıllar kalıyor ki bunlar, özellikle Türk sinemasının vardığı uçtaki enflasyoncu tutumundan dolayı (ki bu tutumun da ekonomik dayanakları ve gereksinimleri vardır), en tartışmalı, buhranlı ve 80’lerin, 90’ların temelini oluşturan dönemini teşkil ediyorlar.
50’li yılların anatomisine geçmeden önce bu dönemin yapım sayısın bir kez daha gözden geçirmekte yarar vardır :
YIL YAPIM SAYISI
1950 22
1951 36
1952 56
1953 42
1954 51
1955 62
1956 51
1957 60
1958 81
1959 79
Yapım sayısına paralel olarak yukarıdaki yıllar içinde yapıma giren film şirketlerini de saptayalım :
1950 – Duru Film, Hilal Film, Örmen Film, Toros Film, Ülkü Film;
1951 – Adalı Film, Ateş Film, Ata Film, Erkin Film, İnci Film, Kale Film, Reks Film, Sonku Film, Tema Film, Yakut Film;
1952 – Arslan Film, Can Film, Çığ Film, Day Film, Pars Film, Seneka Film, Tayfun Film, Uğur Film, Yeni Film;
1953 – Anadolu Film, Barbaros Film, Ceylan Film, Cezayırlı Film, Çağman Film, Deniz Film, Lale Film, Mondial Film, Nana Film, Umur Film;
1954 – Akar Film, Birsel Film, Güven Film, Güler Film, Irmak Film, Ipar International, Konuk Film, Kobra Film, Örs Film, Pak Film, Servan Film, Site Film, Star Film, Tunç Film, Vatan Film;
1955 – Alev Film, Batı Film, Delta Film, Dost Film, Hayal Film, Hedef Film, İstiklal Film, Kurt Film, Lüks Film, Mayer Film, Maden Film, Orhon Film, Ozon Film, Özışık Film, Tarhan Film, Türk Film, Yüksel Film;
1956 – Aktunç Film, As Film, Aybars Film, Çallı Film, Emin Film, Ergenekon Film, Kardeş Film, Man Film, Rekor Film, Sakarya Film, Sırmalı Film, Turan Film;
1957 – Acar Film, Başak Film, Çan Film, Çipa Film, Dar Film, Erten Film, Filkoş Film, Işık Film, Kazankaya Film, Kral Film, Kulüp Film, Murat Film, Nil Film, Nur Film, Pesen Film, Sanat Film, Sonar Film, Şan Film, Şençalar Film, Tafi Film, Ural Film;
1958 – Antiş Film, Arı Film, Aypar Film, Bahtiyar Film, Dede Film, Gözbak Film, İdeal Film, Kervan Film, Kısmet Film, Kök Film, Marmara Film, Melek Film, Metro Film, Nildan Film, Roket Film, Şafak Film, Tual Film, Yuvam Film;
1959 – Be-Ya Film, Doğu Film, İnan Film, Moral Film, Özsu Film, Rasim Film, Şan Film, Tef Film, Ümit Film.
Bu oldukça uzun şirket dizinini aynı yıllar içinde çekilen film sayısı ile karşılaştırırsak bu tür bir sayısal sonuç elde etmiş oluruz:
YIL FİLM SAYISI YENİ ŞİRKET SAYISI
1950 22 5
1951 36 10
1952 56 9
1953 42 10
1954 51 15
1955 62 17
1956 51 12
1957 60 21
1958 81 18
1959 79 9
Bu sayılara şu şekilde de bakabiliriz :
– 1950 ile 1951 yapım sayısı arasındaki fark 14’dür, iki yıl içinde faaliyete geçen yeni şirket sayısı ise 15; yine 1953 ile 1954 yılların yapım sayısı arasındaki fark 9’dur, iki yıl içinde faaliyete geçen yeni şirket sayısı ise 25’tir; 1957 ile 1958 yılların yapım sayısı arasındaki fark 21’dir, iki yıl içinde faaliyete geçen şirket sayısı ise 39’dur.
10 Yıl içinde kurulan şirketlere baktığımızda bunların arasında uzun ömürlü diyebileceğimiz şirketlerin azınlıkta olduğunu görürüz. Sonuçta dönem içinde kurulan 126 şirket arasında kala kala aşağıdakiler kalıyor:
– Duru Film, Uğur Film, Birsel Film, Güven Film, Acar Film, Kulüp Film, Murat Film, Pesen Film, Kervan Film, Melek Film, Tual Film, Be-Ya Film v.d.
50’li yıllarda tanık olduğumuz bu “altına hücum”un nedenleri üzerinde durduğumuzda en büyük nedenin Türkiye’de yerli sinemanın artık oturmuş ve rantabilite sağlayan bir alan olduğu inancıdır.
Ancak bu oldukça yeni diyebileceğimiz alana yatırım yapanlar kimlerdir ve bunlar nereden geliyorlar, sermaye kaynakları – gerçek bir sermayeden söz edebilirsek – nelerdir ?
İlk sessiz dönemde yapıma giren resmi kurumlardan, onları izleyen dışalımcı- işletmeci sinemacılardan sonra 1950’lerin yapım şirketleri ya “yeni kan” ile beslenen ya da sinemanın içinden oluşan şirketlerdir, kendi sermayelerini sektörün içinden oluşturan ya da oluşturabileceklerini sayan. Yeni ya da dışarıdan gelen bir sermayeden söz edebilmek pek mümkün değildir. 50’li yıllarda faaliyete giren şirketlere biraz yakından baktığımızda kimi oyuncular, kimi yönetmenler tarafından kurulan ve bir bakıma kendi kendilerini besleyen, içerden beslenilen şirketlerle karşılaşırız. Örneğin:
Handan Adalı’nın Adalı Film’i, Nevin Aypar’ın Aypar Film’i, Mümtaz Alpaslan’ın Dost Film’i, Muzaffer Tema’nın Tema Film’i, Cahide Sonku’nun Sonku Film’i gibi.
Ya da, yönetmenler açısından bakarsak:
– Nuri Akıncı’nın (Akar Film, Erkin Film, Lüks Film), Esat Özgül’ün (Anadolu Film), Çetin Karamanbey’in (Arslan Film, Moral Film), Hulki Saner’in (Arı Film, Sanat Film), Nedim Otyam’ın (Barbaros Film), Baki Çallıoğlu’nun (Çallı Film), Semih Evin’in (Roket Film, Seneka Film), Muharrem Gürses’in (Kardeş Film), Orhon Murat Arıburnu’nun (Orhon Film), Şakir Sırmalı’nın (Sırmalı Film), Vedat Örfi Bengü’nün (Ülkü Film, Yeni Film), Memduh Ün ve Dr.Arşavir Alyanak’ın (Yakut Film) kurdukları yapım şirketleri gibi.
Bu ara yerli filmlere yönelen fakat kısa ya da orta vadede bundan vazgeçen dışalımcılar da vardır, örneğin Cemil Filmer (Lale Film), İlham Filmer (Site Film), Hasan Tual (Tual Film), Agop Fındıkyan (Işık Film), Vasil ve Tanaş Anas (Reks Film), Antoni Apostolu (Ceylan Film) gibi.
Ancak sonraki yıllarda da kalacak, sinemaya gerçek katkılarda bulunacak, yapımı profesyonel açıdan değerlendirecek şirketlerin gerçek kaynağı ya işletmecilikten ya da sinemacılıktan geliyor, Duru Film’de, Güven Film’de, Melek Film’de, Be-Ya Film’de ve Pesen Film’de olduğu gibi.
1950’lerdeki durumu ile yerli yapımın rantabilitesi olan bir alan teşkil ettiği arık bir gerçektir, ama bu sinema dışı serma-yeye çekici gelmiyor (hiçbir zaman da gelmemiştir). Kendi içinde kalan, artık kendi olanaklarını kurmak, sorunlarına daha profesyonelce yaklaşıp sonuçlandırmak gereksinimi hissetmektedir. 1940’ların “zanaat” dönemi çoktan aşılmıştır ve Türk sineması ilk önemli, ilk temel dönemini yaşamaktadır.
Bunun bir göstergesi de, 1950’lerin sonuna vardığımızda, varolan teknik olanakların, stüdyo, plato ve laboratuvarların sayısıdır:
STÜDYO VE LABORATUVAR
Acar Film (artı plato)
Ar Film
Atlas Film (artı plato)
Can Film – İzmir (artı plato)
Day Film
Doğan Film
Erman Film
Ertuğrul Film (artı plato)
Halil Kamil Film (artı plato)
Halk Film (artı plato)
İpek Film (artı plato)
Kemal Film (artı plato)
Lale Film
Marmara Film
Ses Film (artı plato)
Senteks Film
PLATOLAR
Aksoy Film
Duru Film
Hün Film
And Film
İstanbul Film
Yapım, gösterim ve dağıtım/işletme açısından 50’li yılları bir ilk aşama dönemi olarak kabul ettiğimizde, atılan temellerin de 1960’larda yaşanılacak olan bir Altın Çağın habercisi olduğunu da kabul etmiş oluruz.
1960’lı yıllar Türk sinemasının yapım açısından en verimli yılları oluyor. 60’lı yıllarda gerçekleştirilen yapım sayısına baktığımızda bu tür bir çizelge ile karşılaşı-yoruz, Agah Özgüç’ün verdiği bilgilere dayanarak:
1960 85 film
1961 123 film
1962 131 film
1963 117 film
1964 181 film
1965 215 film
1966 241 film
1967 209 film
1968 177 film
1969 231 film
Doğal olarak yapımdaki artış, önceki on yıllık dönemde olduğu gibi, yapım şirketlerinin sayısında bir artış getiriyor. Nedir ki, ayrıntılı örneklerden görüleceği gibi, yapım sayısı çeşitli irili ufaklı yapım şirketleri arasında dağılmakla birlikte 1965’ten itibaren 200’ü aşan film sayısının gerçek yükü, adeta sürekli olarak, birkaç yapım şirketinin sırtında kalmaktadır.
1960’ların sayısal artışı, belki de Türk sinemasında ilk kez, bazı yapım ve piyasa sorunlarını yaratıyor, hatta bunları kimi buhranlara kadar götürebiliyor. Önemli bir unsur – maliyetleri etkilediğinden – renkli filme geçiş oluyor (1969’da çevrilen 231 filmin 57’si renkli olarak çekiliyor).
Dönemi açıklayabilmek için film sayısının yanında başka istatistik verilere de yer ayırabiliriz, örneğin:
Sinema salonlarında artış (İstanbul):
1960 170
1965 245
1966 281
1967 320
Yerli/yabancı film seyircisinde artış (İstanbul)
Yıl Yerli Yabancı
1966 27.982.000 22.560.000
1967 28.021.000 22.582.000
Öte yandan 1960-1969 yılları arasında yapımcılığa başlayan yeni şirketlerin, yaklaşık olarak, sayılarını şöyle özetleyebiliriz:
YIL YENİ YAPIM ŞİRKETİ
1960 15
1961 23
1962 20
1963 15
1964 22
1965 25
1966 30
1967 25
1968 18
1969 31
1950/1959 yılları arasında 126, 1960/1969 döneminde de 224, toplam olarak 20 yıl içinde 350 yapım şirketi. Ve, daha önce de işaret ettiğimiz gibi, yapımın gerçek yükünü ve sorumluluğunu nispeten az sayıda olan ve Türk sinemasının “majors”ları sayılabilen şirketler üstleni-yor.
Bu durumu ayrıntılı olarak saptamak istediğimizde bu tür bir (yaklaşık) çizelge ile karşılaşırız:
ŞİRKET 1960/69 YAPIM SAYISI
Acar Film 50
Akün Film 20
And Film 30
Arzu Film 25
Birsel Film 40
Duru Film 32
Er Film 42
Erler Film 71
Erman Film 37
Kemal Film 73
Kervan Film 33
Melek Film 37
Metro Film 30
Pesen Film 41
Roket Film 26
Saner Film 44
Uğur Film 40
Başka bir deyimle 1960/1969 yılları arasında çevrilen 1710 filmin 631’i (% 27) 17 şirket arasında paylaşılmaktadır.
Yapım sayısının, iç pazarın, yapımevi sayısının artması ile sektör sorunları da artmaktadır. Bu açıdan ele alındıklarında 60’lı yıllar örgütlenmeye, mesleki yasalaşmaya yol açan yıllardır ki bunu, tarihsel bir sıralama ile, şöyle açıklayabiliriz:
1960 – Yerli Film Yapanlar Cemiyeti, Sinemacılar ve Filmciler Cemiyeti, Türkiye Film İmalcileri Cemiyeti hükümete Türk Sinemasının Sorunları ile ilgili bir dilekçe veriyorlar (5 Temmuz).
1960 – İhsan Tomaç’ın başkanlığında Türkiye Yerli Filmciler, Sanatkarlar ve Teknisyenler Derneği kuruluyor (Eylül).
1960 – Milli Birlik Komitesi’nin desteği ile toplanan Devlet Güzel Sanatlar İstişare Heyeti Kongresinde Türk Sinemasının Teşkilatlandırılmasına dair bir ön rapor sunuluyor (Aralık).
1962 – Türk Film Prodüktörleri Cemiyeti Murat Köseoğlu’nun Başkanlığında kuruluyor.
1962 – Sine-İş Sendikası kuruluyor.
1964 – Türk Film Prodüktörleri Cemiyeti Türkiye Büyük Millet Meclisine bir Kanun Tasarısı gönderiyor (9 Temmuz). Bunu yeni bir sinema kanunu tasarısı izliyor (25 Kasım).
Bir ilk aşamaya, bir ilk mesleki bilinçlen-meye varan 60’lı yılları izleyen 70’li yıllar sancılı yıllar oldukları gibi 1980’lerde gitgide artacak olan sorunları ve bunalımları hazırlayan yıllar oluyorlar.
1970’ler yapım sayısının hızla arttığı, rekor düzeye vardığı, siyah-beyaz filmlerin tarihe karıştığı, televizyon şokunun yaşandığı, ekonomik ve siyasal çalkantıların ülkeyi kritik günlere sürükledikleri yıllardır. Tüm bunlara rağmen Türk sineması, en azından dönemin ilk yarısına kadar, yapım konusunda rekorlar kıran bir ülke sineması oluyor, aşağıdaki çizelgeden belli olduğu gibi:
1970 224
1971 265
1972 300
1973 209
1974 189
1975 225
1976 164
1977 124
1978 126
1979 193
Bu ara 1975 yılından itibaren siyah-beyaz film tümden ortadan kalktığı gibi 70’li yılların ikinci yarısında baş gösteren “seks” filmleri furyası ile çok daha ucuza gelen 16 milimetrelik filmler (yani 16 milimetrelik çekilip sonradan 35 mm’ye transfer edilen) ağırlık kazanmaktalar.
1970’lerin Türk sineması bir buhranın, yıkılmak üzere olan bir sistemin sinemasıdır, kendini son ana kadar zorlayan ve ekonomik çıkmaza giren. Yine de, önceki dönemlerde olduğu gibi, her yıl yeni yapım şirketleri sinema alanına girmekte-ler fakat, bir kez daha, gerçek bir sermaye akımından söz edebilmek olanaksızdır.
70’lerde yapımcılığa giren şirketleri bu tür bir çizelgede özetleyebiliriz :
1970 26
1971 39
1972 38
1973 33
1974 26
1975 19
1976 19
1977 8
1978 14
1979 25
Toplam olarak 247 yeni şirket. Bu konuda en verimli yıllar yapım sayısının uç noktalara vardığı 1971 ve 1972 yılları oluyorlar ve 1970’lerin ikinci yarısında yapım 1960’ların ortalamasına vardığında sinema sektörüne girenlerin sayısı azalıyor.
70’li yıllara buhranlı yıllar dedik ve buhranı başka sayılarla da ifade etmek mümkündür, örneğin sinema salonlarının sayısına bakarak:
– 1970 1550 sinema salonu
– 1979 812 sinema salonu
ya da seyirci sayısına:
– 1970 110 milyon
– 1979 76 milyon
veya maliyetlere:
– 1965 siyah-beyaz bir filmin ortalama maliyeti 250.000 TL.
– 1971 siyah-beyaz bir filmin ortalama maliyeti 120.000/250.000 TL.
– 1971 renkli bir filmin ortalama maliyeti 350.000/1.200.000 TL.
1972’de 300 uzun konulu film imal eden Türk sinemasının o yıldaki stüdyo ve laboratuvarlarına baktığımızda, nitelikleri ve yeterlilikleri bir yana, şöyle bir tablo ile karşılaşıyoruz:
STÜDYOLAR
Acar Film
Kemal Film
Milli Film
And Film
Yüksel Tanık platosu
LABORATUVALAR
Ören Film
Yıldız Film
Saner Film
Lale Film
Acar Film
Ses Film
Ar Film (16 mm.)
İpek Film
Süper Film
Fono Film
Milli Film
Baysal Film
Nedir ki yapım sonrasına hizmet eden laboratuvarların yıkama, baskı ve seslendirmede salt Türk filmleri için değil de dışalımı yapılan yabancı filmler için kullanıldıklarını unutmamak gerekiyor.
Böylece 70’li yıllar yapım sayısının anormal bir şekilde arttığı ama buna karşın sinema salonları sayısının azaldığı, sinema seyircisinin evine kapanmağa zorlandığı yıllar oluyor. Televizyonun, tek kanallı olmakla birlikte (TRT), yaygın bir hal alması ile seyircinin profili değişiyor, yapım siyaseti ve bu siyasetinin desteklediği türlerde bir değişiklik meydana geliyor. Türk sinemasının en büyük desteği olan aile seyircisi salonlardan çeki-lince (ister televizyon yüzünden, ister ekonomik krizlerden ya da terörden) meydan ucuz yapımlara kalıyor. Öteden beri, bilinçli bilinçsiz, “B” sinemasına geniş bir yer veren Yeşilçam bu dönemde ister “seks” filmlerinde, ister fantastik macera ya da Western taklidi ürünlerinde, 16 mm’nin yaygınlaşması ile dar bütçeli, düşük bütçeli filmlere iyiden iyiye bağlanıyor.
1970’lerin sonlarında 65 yaşına basmış olan Türk sineması halen ona yasal bir yapı temin edecek , destekleyecek, önlemler getirecek, kimi standartları zorunlu kılacak, onu gerçekten mesleki bir düzen içinde örgütleyecek, çağdaş bir teknik standarda ulaşabilme olanaklarını temin edecek bir yasadan yoksundur. Böyle bir yasal düzenlemenin eksikliğindendir ki, mesleki kuruluşların tüm tedbirlerine rağmen, Türk sineması hem sürekli olarak buhran ve bunalımlara girmektedir.
70’lı yıllarda ve özellikle bu yılların ikinci yarısında mesleki kuruluşlar birden ve adeta zincirleme halinde artmaktadırlar. 1976 yılına baktığımızda, örneğin, “Türk Filmciler Derneği”, “Film-San”, “Oyuncular Birliği”, “Görüntü Yönetmenleri Derneği”, “Işıkçılar Derneği”, “Set Elemanları Derneği”, “Film Yönetmenleri Derneği”, “Senaryo Yazarları Derneği”, “Yönetmen Yardımcıları Derneği” gibi mesleki kuruluşlarla karşılaşırız. Nedir ki bunların genelde hem ömrü kısa oluyor (12 Eylül 1980 harekatından sonra kapatılıyorlar) hem de işlevsel bir katkıları olamıyor. Kaldı ki aşırı buhranlı dönemlerde örgütlenme gereksinimi periyodik olarak gündeme geliyor, 1980’lerin son döneminde olduğu gibi, ama çözümleyici olamıyor.
(Yeni İnsan Yeni Sinema dergisinin 9. sayısında yayınlanmıştır.)