7. Sayı

Angelopoulos’un deyimiyle, yeni imparatoru seçiliyor dünyanın, herkesin gözü ABD’de. ABD tarihinin en aptal ve en çok muhalifi olan başkanı desek Bush’a herhalde haksızlık etmiş olmayız. 2. Bush döneminde, ABD iktidarı artık dünyanın orasına burasına saldırmak için herhangi bir meşruiyet aramaz oldu. Saldırı bahanelerinin yalan çıkması onların yüzünü azıcık olsun kızartmak bir yana, yalan söylesek ne olur, biz saldırıyorsak karşı taraf mutlaka haksızdır diye üste çıktılar. Bush iktidarına karşı muhalefet sadece dışarıda değil içerde de giderek arttı. Bush’u ve iktidarın en önemli destekçisi ve ortağı uluslar arası Amerikan şirketlerini karşısına alan belgesel filmler, “Fahrenheit 9/11″, “The Corporation”, “The Fog of War/100 Yılın İtirafları”, “Super Size Me”, “A Day Without a Mexican” ve diğerleri, Hollywood dışı Amerikan sinemasında yeni bir çağı başlattılar. Şimdilik tartışmalar bu filmleri “yeni gerçekçi” bir akım olarak adlandırmaya kadar uzanmış görünüyor. Biz, Türkiye’de şimdilik bu belgesellerden Bushlar ve Suudilerin ilişkilerini anlatan Fahrenheit 9/11’le; toplum sağlığını tehdit eden mekdanılds’ı karşısına alan Şişir Beni vizyona girdi.

ODTÜ’lüler üç yıl boyunca Devrim stadının karşısına şube açan mekdanılds’ı protesto ettiler. Bu üç yıl sonunda pes eden mekdanılds için bir yerde şubesini kapatmak ender rastlanan bir durumdur. Çünkü O işgal ettiği yerde sırf yemek restoranı olarak değil ideolojik olarak da bulunur; darbeye karışan, Brezilya ormanlarını katleden aynı mekdanılds’dır. Devrimci bir geleneğe sahip ODTÜ’de de aynı kaygılarla şubesini açmıştır. Daha ODTÜ’de açılır açılmaz camlarını sigortalatan mekdanılds elbette devrimci bir okula geldiğini biliyordu. Üniversite kampusunda ilk şubesini açmak için özellikle ODTÜ’yü seçmiş “burada bile varım” demek istemişti. İşleri sandığı gibi kolay olmadı. Üç yıl boyunca neredeyse sinek avladı. Sürekli protesto edildi. Ona karşı broşürler çıkarıldı, Bergamalı köylülerle birlikte “Bergamada Eurogold ODTÜ’de mekdanılds” sloganı atıldı, ODTÜ mekdanılds’a “go home” dedi. Şimdi dünyanın her yanında var olduğunu bildiğimiz mekdanılds protestolarına bir yenisi daha eklendi. Şişir Beni (Big Size Me) adlı belgesel ile malum şirket kendi ülkesinde protesto ediliyor. mekdanılds’ı sadece sağlıksız olduğu için eleştiren belgesel yine de ülkesinde tartışma kanalları açmış olmasından dolayı bir önem taşıyor. Yine aynı eleştirileri sadece Bush’a yüklenmesinden dolayı getirebileceğimiz Moore ve onun son belgesel filmi Fahrenheit 9/11 Yusuf Güven tarafından bu sayıda değerlendiriliyor.

ABD’de Hollywood’a alternatif bir sinema tartışılırken, dünyanın geri kalanında holivutlaşmada devam ediyor, gündemde kalıyor. Vizontele 2 ile Hollywood Film Festivali’ne çağrılan Y. Erdoğan, baştan beri hayalini kurduğu bir yere ulaşmış oluyor. Kendisi gurur duyuyormuş, bizim de gurur duymamızı istiyor. Yakın tarihimizi bir panayıra çeviren, sinema bile olduğu su götürür filmleriyle, milyon dolarlarını 10 milyon dolarlara dönüştürdü diye onunla neden gurur duyalım ki?

Gündemin diğer bir konusu da Türkiye’nin 40 yıldır kapısında beklediği AB ilişkilerinde yaşanan gelişmeler. TC iktidarı, 17 Aralık’ta AB’yle artık masaya karşılıklı oturabilmek için ülkeyi elinden geldiğince pazarlamaya çalışıyor. Basın, ülkemizin potansiyelini öve öve bitiremiyor. Avrupa sermayesine 70 milyonluk bir pazarın nimetlerinden dem vuruluyor.

***

Gezici Fesvtival 10 yaşında…

Resmi adı Avrupa Filmleri Festivali olan Gezici Festivalin bu yıl 10.su düzenleniyor. 1-31 Ekim tarihleri arasında altı değişik şehirde gösterimlerde bulunan festivalle Bursa ayağında buluştuk. Festival bu yıl, son dönem en iyi Avrupa filmlerinden oluşan Avrupa Avrupa, Metin Erksan’dan Susuz Yaz, Sophia ve Marcello filmleri, Kieslowski’nin Dekalogları, Avrupa sinema tarihinden filmlerin gösterildiği Avrupa’nın en iyileri, Kafka filmleri, kısa filmler ve çocuklar için canlandırma filmler bulunuyor.

2001 yılında Zeki Demirkubuz’un İtiraf ve Yazgı filmleri Türkiye galalarını Gezici Festivalle yapmıştı. Bu yıl Ahmet Uluçay’ın ilk uzun metraj filmi Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak bu güzel geleneği sürdürüyor. Gezici Festival, her ne kadar adı Avrupa Filmleri Festivali de olsa Türkiye sinemasına desteğini arttırarak sürdürüyor. Geçtiğimiz yıl en iyi on Türk filmi anketi yapan festivalin düzenleyicisi Ankara Sinema Derneği, seçilen 10 filmin Prag’daki Carlovy Vary Film Festivalinde gösterilmesini sağlamıştı. Festival bu yıl Metin Erksan ve Hülya Koçyiğit kitapları da yayınladı. Festivalin bu katkısına sinemacılarımızın yeterli hassasiyeti göstereceğini umuyoruz.

***

Dergimizin gecikmeli sayısı için en başta okuyucularımızdan özür diliyoruz. Bizim gibi her şeyiyle kendi kendine işleyen bir yayın için maalesef böyle gecikmeler söz konusu olabiliyor. Bundan sonraki sayılarımızda bu durumun tekrar edilmemesi için elimizden geleni yapacağız. Bu sayıda son dönem Türk sinemasını ele aldık. Bu döneme bir giriş niteliğindeki yazılar ilerleyen sayılarımızda da devam edecek. Giovanni Scognamillo’nun artık sinema yazısı yazmama kararırdan haberiniz olmuştur mutlaka. Scognamillo, dergimize yazılarıyla olmasa da söyleşileriyle katkı koymaya devam edecek. Uğur Yücel’in ilk yönetmenlik denemesi Yazı Tura hem vizyonda hem de Antalya Film Festivali’inde ilgiyle karşılandı. Bu yılki Antalya Film Festivali son dönem Türk sineması ile birlikte ayrıntılı olarak işleniyor. Balkan sinemasının en önemli yönetmenlerinden Emir Kusturica’nın son filmi Bir Mucizedir Yaşamak da bu sayıda incelediğimiz filmlerden. Geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Kamran Usluer ve Yeşilçam senaristlerinden Bülent Oran’ı iki ayrı yazıyla anıyoruz. Faşizmi sinemada yansımaları Gezici Festival’de bu yıl gösterilen Özel Bir Gün filmi ile İtalyan Faşizmi bu sayıda ele alınıyor. Televizyonları işgal etmiş bulunan hatta kendi kanallarına sahip olan doğa belgeselleri üzerine bir inceleme yazısını da yer verdik.

8. sayıda görüşmek dileğiyle,

Dostçakalın,

Film Ekibi