Küfür Karakterlerinin En Yenisi: Muro
Mahmut Hamsici /
Kurtlar Vadisi Pusu dizisinin yeni bölümleri için bu yıl kanal değiştirerek Star TV’yle anlaşan Vadiciler’in röportajlarından edindiğimiz bilgiye göre Muro bu sezon da dizi ekibinde yer alacak. Yani solculuk geniş bir Vadisever izleyici kitlesi için bu kış yine bir eğlence kaynağı olacak.
Muro geçen yıl beyazperde macerasında Recep İvedik 2 ve A.R.O.G ile aynı dönemde vizyona girmiş bu yüzden ‘arada kaynayıp’ hakkıyla ele alınıp incelenememişti. Hâlbuki ticari olduğu kadar bir kültürel ve siyasal ‘proje’ olarak Muro, öncelikle Türkiye’nin kültürel zeminindeki bir hattın takipçisi olması daha sonraysa bunu mevcut politik atmosferden aldığı cesaretle şimdiye kadar benzerlerinin yapamadığı bir cüretle gerçekleştirmesi bağlamında çok daha fazla incelenmeyi hak ediyor.
Muro, solculuğun parodileştirilmesi üzerinden inşa edilmiş bir karakter. Projeye yan unsur olarak Kürtlüğün ve yoksulluğun parodileştirilmesini de eklemek gerekiyor. Ancak, bu yazıda dikkat çekmek istediğimiz üzere, eser bu türün ilk örneği değil. Muro, solun bu topraklarda yenilgisi ve geri çekilişinden bu yana kültür alanında sürdürülen solculukla dalga geçme geleneğini devralarak oluşturulmuş bir proje.
‘Yeni Orta Sınıf’ adlı kitabında bu dışlama yönteminin pratiklerini ve bu dilin sahibi olan yeni orta sınıfların kültürel davranışlarını incelemiş olan Ali Şimşek’in belirttiği gibi solculuğun parodileştirilmesi darbenin hemen sonrası yıllara uzanıyor. Medya ve Sanat ortamında sola acımasızca yüklenme ve solla dalga geçmenin ilk örnekleri Nurdan Gürbilek’in ‘Vitrinde Yaşamak’ kitabındaki tanımıyla “kurumsal, siyasal ve insani sonuçları bakımından yakın tarihin en ağır dönemlerinden ama aynı zamanda insanların politik yükümlülüklerinden kurtuldukları bir hafifleme ve serbestlik dönemi” olarak tanımladığı 1980’lerde ortaya çıktı.
Ahmet Altan, devrimcileri stereotipileştirdiği ‘Sudaki İz’ gibi romanlarını bu ‘hafifleme ve serbestlik’ döneminde piyasaya sürdü. Yazılı basında solu önce tek tipleştirip sonra da mizah malzemesi olarak ele alma denemeleri bu yıllarda biraz çekimser biçimde de olsa yavaş yavaş başlıyordu. Türkiye medyasında yeni bir habercilik anlayışına katkıları olduğu gibi bunu yozlaştırıcı etkileri de bulunan Nokta ve Yeni Gündem dergileri sola yaklaşımda yeni bir dilin yaratılmasında önemli rol oynadı. Bu dergilerde döneme uygun olarak son derece gerekli de olan solu ve yenilgiyi tartışma çabası zaman içinde solun temel değerlerini küçümseme, solla dalga geçme formlarında yürümeye başladı. Solla dalga geçmenin popülerleşip, Mis Sokak’tan başlayarak öncelikle üniversitelilere ardından tüm kentli okur yazar kesimlere sirayeti ise Limon-Leman dergisiyle gerçekleşti. Hepsi sigara içen yeşil parkalı, pis sakallı genç erkek ve bıyıklı, dağınık saçlı genç kadın devrimciler, konuşmalarıyla, davranışlarıyla derginin Bezgin Bekir’den Daral&Timsah’a tüm sayfalarında bol bol yer tutarak okuru güldürüyordu. Leman yerli yersiz bir sürü karikatürde solculuğu ve sol jargonu bir espri malzemesi haline dönüştürmeyi başardı. Bir gencin club maceralarını anlatan sayfasının adının ‘Teoride ve Pratikte Bahadır Boysal’ olması derginin bu konudaki ‘yaratıcılığını’ gösteriyordu.
Yeni başlayanlar için Muro
Muro, diziye ilk dahil olduğunda bugünküden çok farklı bir karakterdi. Muro başlarda, içinde bulunduğu ve metropol sorumlusu olduğu örgüt (PKK) için çalışan, çıkarları zedelendiğinde örgütle ayrışan, örgütten para kaçıran, yardımcısı Servet’le birlikte uyuşturucu ve organ ticareti gibi işlerle uğraşan, gözünü kırpmadan insan öldürebilen, psikopat ruhlu biriydi. Ağzına aldığı devrimcilikle ilgili kavramlar azdı. En ünlü lafı Servet’e dönüp dönüp söylediği “Sıg lan gafasınaydı.” Bu dönemde izleyici ve sağ kamuoyunun dizide bir PKK militanının komiklikleriyle anlatılmasına tepki göstermesi üzerine yapımcılar tarafından Muro’nun örgütle bağlantısı koparıldı ve karikatürize bir devrimci karaktere evrildi. Muro artık Servet’in yerine gelen saf yardımcıları Çeto ve Yıldırım’la birlikte gayri meşru işlere mesafeli, hümanist bir karaktere dönüşmüştü. Muro’yu bu yeni haliyle sevenler kitlesi kısa süre içinde o kadar büyüdü ki Vadiciler onun maceralarını beyaz ekrandan beyaz perdeye de taşımanın kârlı olacağına karar verdiler. Böylelikle ortaya çıkan Muro-Nalet Olsun İçimdeki İnsan Sevgisine filmi geçen sezon aynı dönemde benzer kulvarlarda yarıştığı Recep İvedik 2 ve AROG’a rağmen 2 milyon 300 binden fazla kişi tarafından izlenip Türkiye’de sinema tarihinin en çok izlenen 20 filmi arasına girdi.
1990’larda bu dil Aktüel gibi birçok haber dergisine, reklâmlara, farklı karikatür dergilerine, yeni çıkan ve kentli orta sınıfları hedefleyen Yeni Yüzyıl gibi gazetelere de sıçradı. Solcu jargon, kimi zaman Che’nin sözleri, reklâmlarda mizahi bir dille bol bol kullanılırken Babıali’den İkitelli’ye geçiş yapan medyanın Engin Ardıç’tan Ertuğrul Özkök’e onlarca kalemşoru da kalemlerinin uçlarını defalarca sola saldırmak ve solla dalga geçmek için sivriltmekten yorulmadı.
Bu dönemde özel televizyon kanallarının açılmasının ardından 1990’ların sonu ve 2000’lerin başında solculuğun parodileştirerek kullanılmasında beyaz ekran önemli bir alan haline geldi. Bu dizilerden bir bölümü solculuk hal ve davranışlarına dalga geçmeden ve aşağılamadan yaklaşmaya çalışırken (İkinci Bahar, Yeditepe İstanbul gibi) bir kısmı ise solcu karakterleri ya bir dekor malzemesi olarak kullandı ya da parodileştirerek ele aldı. Örneğin Hande Ataizi’li Ruhsar dizisi gibi… Dizinin başrol karakterlerinden Mazhar’ın çalıştığı reklâm şirketinin patronu, odasında Che’nin posteri bulunan ve ofiste purosuyla gezinirken çalışanlara “Sevgili proleterlerim” diye hitap eden Önder Bey bu karakterlerden biriydi. Bir diğeri ise Gani Müjde’nin senaryosunu yazdığı Hayat Bilgisi dizisinde deli ve kaypak bir kişiliğe sahip olan ve “Son Tahlilde” sözüyle özdeşleşmiş bulunan Cumhur Hoca’ydı. 2000’li yılların başındaki bir başka dizide solcu karakterin adı dahi artık alaya alınmıştı. Kerem ile Aslı dizisinde kızının bir holding patronuyla evlenmesine karşı çıkan bir zamanların sendikacısı, solcu karakterin adı Salak Muzaffer’di.
Yukarıda saydıklarımız dışında daha küçük örnekler de sıralanabilir. Muro işte tam da 1980’lerde açılan ve gitgide genişleyen bu kanaldan yürüyerek oluşturulmuş bir proje. Yani bir geleneğin devamcısı.
Dizide ve filmde Muro yukarıda sunduğumuz izleği takip ederek devrimci ahlak, devrimci bilinç, emperyalizm, çözümleme, polemik gibi kavramlarla sürekli izleyicilere espri malzemesi üretiyor. Bununla izleyicilere solculuğun ne kadar modası geçmiş ve bayat olduğu, toplumsal mücadelelerin hepsinin arkasında bir kişisel çıkar hevesinin olduğu mesajı gönderiliyor. Bu durumda da solculuğun bugün ancak Muro gibi biraz deli, cahil, liderlik hırsı bulunan, ayakları yere basmayan ve boş hayaller peşinde koşan biri tarafından savunulabileceği gösterilmiş oluyor. Özellikle filmdeki bazı sahneler bu niyeti doğrudan göstermesi açısından çarpıcı. Örneğin Muro ve yardımcısı Çeto’nun İstanbul’a geldikleri ve çöp konteynırında yatmalarının ardından temizlik işçileri tarafından uyandırıldıkları sahnede Muro, çöp kamyonunun arkasına tutunmuş giderken yanındaki işçiye maaşlarının nasıl olduğunu, maaşlarını alıp alamadıklarını ve sendikalarının olup olmadığını soruyor. İşçi ise “Biz buna biniyoruz onlar bizden topladıkları paralarla 500 Sel’e biniyor” yanıtını veriyor. Bir diğer sahnede ise Muro, Rus sevgilisiyle yatakta muhabbet ederken ondan devrimi ve Lenin’i anlatmasını istiyor. Sevgilisinin yanıtı ise “Lenin? Lenin tam bir şerefsiz!” oluyor.
Dizide-filmde yukarıda bahsettiğimiz gibi solculuğun yanına Kürtlük ve yoksulluk halleriyle dalga geçmenin de eklenmesiyle bu kesimlere ait tüm davranış kalıpları (Muro beyaz don, mavi gömlek, kumaş pantolon giyiyor, sıkan kösele ayakabısının üzerine basıyor, arabaya nazar boncuğu asıyor, terleyince kumaş mendil kullanıyor, Beyoğlu’nda türkü bara gidip Şivan Perver’in ‘Malan Barkir’ türküsüyle halaya duruyor, zılgıt çekiyor vs…) da bir komedi unsuruna dönüştürülmüş oluyor.
Tüm bunlardan sonra akıllara şu sorular geliyor: Bu kadarı da çok fazla değil mi, tarikat ve derin devlet bağlantılı PANA Film’in bu cüreti nereden geliyor?
Burada tartışmanın yönünü önce ağırlıklı politik alana çekmek gerekiyor. Bugün, ideolojik düzlemde sola fütursuzca saldırma konusunda Taraf gazetesinin cüreti nereden geliyorsa, Kanal D’de yayınlanan ‘Arka Sokaklar’ dizisinde sürekli devrimcilere açıkça küfredilmesinin cüreti nereden geliyorsa, Kanal 7’den Star’a yandaş medyada solculuğun marjinalize edilmesinin cüreti nereden geliyorsa Muro’nun cüreti de buradan ileri geliyor: AKP’nin yarattığı ve sola saldırmak için tüm kolaylıkların sağlandığı politik atmosferden. Bunun yanına AKP’nin yoksullara (dilencileştirilen oy tabanı) ve Kürtler’e (kendi kültürlerini ‘sevimli bir şekilde’ kısmen yaşatabilecek ancak devlete bağımlı ucuz iş gücü topluluğu) bakışını eklediğimizde Muro’yu ve Pana Film’in cüretini anlamak kolaylaşıyor.
Muro karakterinin ilk ortaya çıkış, dönüşüm ve önce Kurtlar Vadisi Pusu dizisi içerisinde ardından sinema serüveninde popüler kültüre sirayet ederek geniş izleyici kitleleriyle buluşma aşamalarını geride bıraktık. Bundan sonra onun başına ne geleceğini bilmiyoruz. Belki dizide ölüp tedavülden kalkacak belki de popülaritesini devam ettirecek hatta devam filmleriyle karşımıza gelecek. Ancak sonu ne olursa olsun bugünkü politik atmosferde 1980’lerden bu yana uzanan yukarıdaki geleneğin yeni ve cüretkâr ürünlerine hazırlıklı olmamız gerekiyor. Bir de sola bu gelenekten hiç etkilenmeden bakma becerisini gösteren Sonbahar gibi eserlerin bu dönemde ne kadar değerli olduğunu iyi bilmemiz…
Muro Yön.: Zübeyr Şaşmaz / Sen.: Cüneyt Aysan ,Bahadır Özdener, Raci Şaşmaz / Oyn.: Mustafa Üstündag, Şefik Onatoglu, Fırat Tanış Türkiye / 2008 / 90dk.