Hiçbir Şey Bilmediğimiz Gece’yi Yapmak Üzerine Notlar

Payal Kapadia

(Çev. Seray Genç)

1.

Mukul çaya gelmişti. Bana, son günlerde garip, tekrar eden rüyalar gördüğünü söyledi.

“Bir ay ışığı gecesiydi. Bir kızla buluşmaya gitmiştim… Aşıktım. Babasının evinin arkasındaki tarlada saklanıyordum. Aşkımı bekliyordum… dudaklarına dokunmak, onu öpmek için. Tam o sırada bana doğru gelen bir siluet gördüm. Kalkıp baktım. Meğer o değil, babasıymış! Koşabildiğim kadar hızlı koşmaya başladım. Babasını ve adamlarını peşimden koşarken duyabiliyordum. Döndüm baktım, hepsi asker üniforması giymişti. Birden ben de ULFA gerillasına dönüşmüştüm ve hayatımı kurtarabilmek için kaçıyordum. Bir nehre vardım. Biliyordum… tanıdım orayı. Eğer nehre atlarsam bütün anılarımı kaybedecektim. Geçmişimi unutacaktım. Ama onlar beni yakalarsa… kesinlikle öldüreceklerdi… Bu rüyayı artık daha sık görüyorum.”

Mukul, film okulundan sınıf arkadaşımdı. Onunla tanışmadan önce Hindistan’ın Kuzeydoğu eyaleti Assam’dan hiç arkadaşım olmamıştı. ULFA adında gerilla savaşçılarını duymuştum. Ama bunlar hiç hayal edemediğim uzak insanların, bilinmeyen yerlerin isimleriydi.

Mukul bana rüyasını anlatıyor. 

Assam’ın Nalbari kentinde çalkantılı zamanlarda büyümüştü.

Şimdi, Pune’de, film okulu kampüsümüzde, memleketinden getirdiği çay eşliğinde konuşuyoruz. Pencereden ışık yavaş yavaş çekiliyor. İçeride ışığı yakmıyoruz, belki alacakaranlık izini kaçırırız diye korkuyoruz.

2.

Burada, gece olunca her fısıltıyı duyabiliyorsun.

Eski yurt binası sessiz. Koridorda otururken yanımda sadece insanların hüznünü hisseden kampüs köpeği Mamuze var. Hari’nin kapısı açık, bilgisayarından eski bir şarkı çaldığını duyabiliyorum.

Sana söylemiş miydim, Delhi’deki sevgilisinden ayrıldı. Kadın, Komünist Partisi üyesi bir mikrobiyologtu. Birbirlerine WhatsApp’tan şiir gönderirlerdi. Birkaç ay önce bir protestoda tanışmışlardı.

Belki de WhatsApp devrimci şiir göndermeye uygun bir mecra değildir.

Ona gönderdiği son hediye, yeşil mürekkepli bir kalemdi. Kadın, Lorca’nın sadece yeşille yazdığını söylemişti.

Lorca, faşist rejime karşı açıkça yazıyordu ve öldürülmesi gizemliydi. Pek çok kişi ondan geriye kalanları bulmaya çalıştı, ama asla bulunamadı. Onca şöhretine rağmen kimse onu kurtaramadı.

Acaba bu büyük şairin mezarında hangi çiçekler açıyor?

Böyle gecelerde ölümü daha çok düşünüyorum.

3.

Gece 1’de kampüsün ana caddesinde yürürken, ağaçlar solgun floresan ışıklarıyla aydınlanıyordu. Gece seslerini kaydediyor ve grafitilerle kaplı eski binaların fotoğraflarını çekiyorduk.

Dilip Bhau’nun çay tezgâhında durduk. Gece yarısı gezginleri için Maggi eriştesi hazırlıyordu. Birden Riku bir şey görüp bana seslendi. Titreşen floresan ışığı kara tahtaya kazınmış birkaç sözcüğün üzerine vuruyordu. Normal günlerde tahtada o gün ana salonda oynatılacak filmlerin isimleri yazardı. Belki ilkbaharın başında bir István Szabó filmi ya da Çek Yeni Dalgası’ndan bir film olurdu. Ya da yeni öğrenciler gelmişse Ozu, Ritwik Ghatak, hatta Eisenstein.

Ama o gün hiçbir gösterim yoktu. Üç aydır grevdeydik. Tahtada adı bilinmeyen bir şairin yazdığı bir şiir vardı:

“Hiçbir şey bilmediğimiz gece,
Bir başkası hüzünle
Yeter artık sevgilim
Bana özgürlük ver”

4.

Yıllar boyunca biriktirilmiş malzemeler, ancak büyük bir hafıza arşivi olarak anlam kazanmaya başlamıştı. Olaylar, kaygılar, rüyalar ve hayaller, kabuslar ve aşk hikayeleri, şiddet ve polis zulmü… hepsi birbirine ayrım gözetmeden karışıyordu.

Grev altı ay önce sona ermişti. Afternoon Clouds adlı kısa filmimi çekiyordum. O gün, grevin esas muhalefet ettiği yeni rektör ilk kez kampüsü ziyaret ediyordu. Öğrenciler onun gelişini protesto etmeye karar vermişti. Ama o gün benim çekimimin de son günüydü. Bu yüzden pratik bir karar vererek, protestoya katılmadım.

Ara sıra, sette bana yardım eden bir arkadaş dışarı çıkıyor ve kayboluyordu. Merak edip baktığımda, büyük bir polis aracının içinde oturduklarını gördüm! Kadın polislere onları serbest bırakmaları için yalvardığımda, ikisi beni de yakalayıp aynı araca götürmeye kalktı! Protesto ederek bağırmaya başladım: Eğer beni alıkoyarlarsa filmim tamamlanmayacaktı. Sesimi duyan kampüs güvenlik amiri polislere beni stüdyoya geri götürmelerini söyledi ve çekim bitene kadar dışarı çıkmamamı sağladı.

Stüdyoda eski tarz bir apartman dairesi seti kurmuştum. Geçmişin Marathi filmlerinin ünlü kadın oyuncularından biri filmimde oynuyordu. Pencerelerin dışına yeşil perde germiştik sonra onları okyanus görüntüleriyle değiştirecektik. Çekim bitmek üzereydi, dışarıdan gelen sesler de kesilmişti. Başımı kaldırıp baktığımda iki meraklı polisin pencereden içeriye baktığını gördüm. Oyuncuya bakıyorlar, sette selfi çekiyorlardı. Bana da çocuksu bir merakla gülümsediler. Aramızdaki tek şey üniformalarıydı, çünkü onlar da tüm ülke gibi sinemaya derin bir sevgi duyuyorlardı.

Londra’da gerçekleştirilen Open City Documentary Festivali’nin yayın organı Non-Fiction 04: Peculiar Forms’dan alınmış ve Türkçe’ye çevrilmiştir. Orjinali için bkz.:

https://opencitylondon.com/non-fiction/issue-4-peculiar-forms/notes-on-making-a-night-of-knowing-nothing/ 

Çeviriye Ek Notlar:

1-Yönetmen Payal Kapadia Film and Television Institute of India (FTII)’da sinema eğitimi almış ve ilk kısa filmini de, belgeselini de aynı film okulunda gerçekleştirmiştir. Hiçbir Şey  Bilmediğimiz Gece’yi Narendra Modi hükümeti yanlısı oyuncu ve sağcı bir politikacının üniversitenin başına getirilmesiyle başlayan 2015 yılı öğrenci grevini anlatmak üzere yola çıksa da sonrasında tüm ülkedeki üniversitelere yayılan sansüre, özelleştirmeye, harçların artışına, kast ayrımcılığına ve milliyetçiliğe yönelik protesto dalgasına dönüşen ve Jawaharlal Nehru Üniversitesi’ndeki gösterilen arşiv görüntülerinin de dahil olduğu 5 yıllık bir görüntü arşivinden yola çıkarak yapmıştır. Filmin arşiv görüntülerinin önemli bir kısmı yönetmen Prateek Vats’tan gelir ve filmin görüntü yönetmeni ve kurgucusu ise FTII’da birlikte okudukları Ranabir Das’tır.

2- ULFA, 1979’da Assam’ın Kurtuluş Cephesi olarak kurulan ve Assam’ın bağımsızlığını savunan bir örgüt.