Estela Bravo ile Söyleşi
Film Ekibi /
Estela Bravo 1933 yılında New York’ta işçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Sendikal mücadelenin içinde olan babasının düşünceleri Bravo’yu etkilemiştir. 16 yaşında gündüzleri çalışıyor, geceleri de Brooklyn Koleji’nde sosyoloji derslerine devam ediyordu. Kolejdeki öğrenci hareketinde öncü bir çalışma yürüttü, Kürk İşçileri Sendikası’nın da aktif bir üyesiydi.
1953 yılında ölüm cezasına çarptırılan Rosenbergler’in yaşaması için yürütülen mücadelenin politik bilincine etkisi büyüktür. Aynı yıl öğrenci temsilcisi olarak Bükreş’teki 4. Dünya Gençlik Festivali’ne ve Varşova’daki 3. Dünya Öğrenci kongresine katıldı. İkincisinde sonradan kocası olacak Ernesto Mario Bravo ile tanıştı. Ernesto o dönemde, kitlesel protestolar sonucunda Peron’un Arjantin’inden kaçırılıp hayatı kurtarılabilmiş bir öğrenci lideriydi.
Estela Bravo 8mm olan ilk kamerasını 1953 yılında kullandı. Washington’da Rosenbergler için yapılan eylemi ve Dünya Gençlik Festivali’ni filme aldı. ABD’ye döndükten sonra, Latin America Today adlı bülten için çalıştı ve 1954’de bültenin temsilcisi olarak Brezilya’nın Sao Paulo şehrindeki Latin Amerika Gençleri Buluşması’na katıldı. 1955’te Arjantin’e taşındı ve Ernesto Mario Bravo ile evlendi. 1963’te Ernesto Bravo, Havana Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne biyokimya öğretmeni olarak davet edildi. O günden bu yana Küba’da yaşıyorlar.
Küba’da Estela Bravo Halkın Türküleri adlı bir radyo programını yönetti ve Casa de Las Americas’da kültürel çalışmalar yürüttü. 1967’de Protest Şarkılar Buluşması’nı organize etti. Daha sonra Protest Şarkılar Merkezi’nin başına geçti, en önemli sesleri arasında Pablo Milanes ile Silvio Rogrigues’in bulunduğu Nueva Truva (Yeni Şarkılar Hareketi) Estela’nın yönettiği merkezden filizlendi. Aylık bir TV programında bu yenilikçi kültürel hareketi ele aldı. Bu arada Havana Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu.
Çocuklar için televizyon programları, arşivlerden kurguladığı kısa metrajlı belgeseller yaptı. Rosenbergler Dosyası, Malcolm X, Letelier Suikasti, Angela Davis, John Hill, John Brown, Paul Robeson bu belgesellerden bazılarıdır.
Geçen yıl Fidel (2001) belgeselini izlediğimiz Estela Bravo bu yıl İstanbul Film Festivali’nin onur konuğu oldu. Festivalde, Küba’dan “daha iyi” bir yaşam umuduyla ABD’ye kaçıp yoksulluk ve işsizlikle boğuşmak zorunda kalan insanların anlatıldığı Miami-Havana (1992), göçmenlerin şüpheli olarak tutuklanıp mahkemeye çıkarılmadan yıllarca hapiste tutulması ve Küba’ya iade edilmesini işleyen Gözden Çıkarlılan Kübalılar (1995), ABD’ye borçlarını ödemek için mahkum edildikleri para programlarını uygulayan Latin Amerika ülkelerindeki çocukların yoksul yaşamı üzerine Borçlu Çocuklar (1987), Arjantin’de anne babalarını cuntanın öldürdüğü Kayıp Çocuklar (1985), Şili’de polis tarafından diri diri yakılmak istenen Gloria’nın mücadelesinin anlatıldığı Kutsal Peder ve Gloria (1987), yine Şili’den Pinochet iktidarı döneminde sürgüne giden ailelerin çocuklarının ülkelerine dönüşünün öyküsü Şili’ye Dönüş (1986), Küba’nın 1975’te Güney Afrika Cumhuriyeti’ne karşı savaşan Angola’ya destek için gönderdiği askerleri ve Angola’nın özgürlük mücadelesini anlatan Mücadeleden Sonra: Küba-Güney Afrika (1990) ile Nelson Mandela’nın Jamaika ziyaretini anlatan Mandela Jamaika’da filmleri gösterildi.
Aşağıdaki söyleşi, Estela Bravo’nun festival konuğu olarak İstanbul’a geldiği dönemde yapıldı. Bu yazıyı Küba’nın en önemli sinemacılarından Tomas Gutierrez Alea’nın Estela Bravo hakkında söyledikleriyle tamamlayalım:
“Bir sinemacı olup çıkışının nasıl gerçekleştiğine, onu bilincin kimi karanlık köşelerini bu denli aydınlatan o belgeselleri çekmeye iten şeyin ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok. Bunu nasıl başardığını bilmiyorum, ancak şu var ki, onun kamera ve mikrofonuyla yüz yüze gelenler, her nasılsa, kendilerini tüm savunma mekanizmalarından mahrum kalmış buluyorlar. Çoğunlukla gizli kalan veya görüş bildirmekten sık sık kaçınılan konularda bile, Estela sizi kendi gerçek varoluşunuzla, en savunmasız ve çıplak sesinizle konuşmaya davet ediyor…”
***
İlk olarak sizin sinema serüveniniz ile başlamak istiyorum. Küba sinemasında sizi etkileyen yönetmenler kimler oldu ve Küba’da günümüzde sinemanın rolü nedir?
Estela Bravo: Küba sinemasında beni en çok etkileyen Santiago Alvarez oldu. Birkaç yıl önce öldü. Benim için önemli bir yönetmen ve Küba’nın en iyi yönetmenlerindendi. Sadece Küba’da değil, tüm Latin Amerika içinde denebilir. Diğer bir yönetmen de Thomas G. Alea. Ama biliyorsunuz benim konum belgesel ve ben belgesel çekiyorum. Belgesel çekiyorum, çünkü sinemayı, filmi seviyorum. Ben kendimi ifade etmek ve diğer insanlar ile iletişim kurmak için belgeseli seçtim. Çünkü bazıları sinema sanatını sevdikleri için film çekiyor. Benim durumum ise daha başka; kendi görüşlerimi, hayata bakışımı ve gelecek ile ilgili beklentilerimi ya da hangi konumu sahipleneceğimi anlatmanın bir yolu sinema.
Belgeseli, kendinizi ifade etmenin bir yolu olarak değerlendiriyorsunuz.
Diğer insanların bilmesini istediğim öyküleri anlatmak için belgesel çekiyorum. Benim gördüğümü, hissettiğimi insanların görmesi ve hissetmesini istiyorum. Bence belgesel aracılığıyla insanlarda duyguları iyi bir şekilde uyandırabilirsiniz.
Belgesel sinemanın Küba sineması için özel bir önemi var mı?
Evet. Küba belgesel sineması önceleri önemliydi. Reel sosyalizmin çözülmesinden sonra Küba’da film üretimi geriledi. Para yoktu çünkü. Durum yeniden iyileşiyor, ama önce olduğu gibi, Santiago Alvarez’in hayatta olduğu dönemdeki kadar, büyük belgesel filmler yok. Şu anda Küba özel bir dönemi yaşıyor. Zor bir dönem. Fakat Küba reel sosyalizmin çöküşünden beri, on yıldır ayakta. Bu bir süreç ve şu anda bir dönem yaşanan zorlukları aşmaya çalışıyor.
Sosyalist bloğun dağılmasından sonra, özellikle genç insanlar, Küba’nın geleceğine dair ne düşünüyorlar?
Öncelikle Küba’nın ayakta kalacağına inanıyorlar. Başlangıçta zordu, bazı insanlar umutsuzdu. Fakat şimdi Kübalıların çoğunluğu Küba’nın ayakta kalacağını ve bu yeni dünyada kendi yollarını bulacaklarını düşünüyor. Herkes için zorluklar var. Herkes bu durumda kendi yerini bulmaya çalışıyor.
Filmlerinizi izledim; benim için ilginç olan biçeminiz oldu. Filmlerinizin çok kişisel bir yanı var, ama diğer yandan da insanlar ile söyleşilerinizde onların gerçekleri ifşa etmelerini sağlıyorsunuz. Ayrıca kendi duygu ve inançlarınızı filmlerinize katabiliyorsunuz. Bu nasıl mümkün oluyor?
Tüm filmler öyle değil. Her film farklıdır. Ama sanırım Kutsal Peder ve Gloria’dan bahsediyorsunuz.
Sadece ondan değil. Örneğin Güney Afrika ile ilgili filminizden de.
Hikayenin tüm yönlerini göstermeye çalışıyorum. Ama insanları kendi tarafımda görmek istiyorum.
Fakat bunu bir dayatma şeklinde yapmıyorsunuz.
Hayır. Hiçbir zaman. Propaganda olan bir film çekmek istemiyorum. Propagandadan, ajitasyondan kaçınmak istiyorum. Sadece insanların görmesini ve kendi sonuçlarını çıkarmalarını istiyorum. Bu yüzden bazı filmlerde olayın değişik taraflarını da ele alıyorum. Farklı görüşlere sahip olan insanların bana gerçeği söylemediğini hissedersem, bunları filme koymuyorum. Faşist de olsa, gerçekten samimi ise bunları filme koyuyorum. İnsanların benim düşündüğümü düşünmelerini istiyorum, fakat kafalarına vurmadan, doğal yoldan.
Filmleriniz, kullandığınız yöntemden dolayı siyasileşiyor. Bence bu sinema için oldukça önemli. Sinema, izleyicilerine yargılama olanağı vermeli.
Ayrıca, sinema insanlara belirli duygular vermek açısından da önemli. Açık ve gerçek duygular. Yanlış ya da sahte olmayan. Bunlar izleyicilerin gerçekleri, gerçekçi durumları görmesine yardımcı olur.
Filmleriniz çoğunlukla Latin Amerika üzerine. Filmlerinizin konularını nasıl seçiyorsunuz?
Latin Amerika üzerine çünkü en iyi ve en çok Latin Amerika’yı biliyorum. Bir zamanlar ilk okul öğretmeniydim; çocukları çok seviyorum. Bazen, çocukların söylediklerinden, ülkenin gerçek durumunu öğrenebilirsiniz. Her filmimde konu farklıdır. Genellikle filmlerimin konusu en çok anlatmak istediklerimden kaynaklanıyor. Bu şekilde konuları seçiyorum. Para yüzünden değil. Sanırım para dünyada önemli, ama film çekerken amacım filmlerimden nasıl para kazanırım diye düşünmek değil. Geçenlerde Kanada’da bir üniversitedeydim. Bana sorulan ilk soru para oldu. Ben de, insanlar filmlere gittiklerinde bu filmden ne kadar para kazanıldığını mı düşünüyorlar dedim. Öyle değil. Para şeytani bir şey. Belgeseller ile insanların nasıl farklı düşünebileceklerini, onları nasıl etkileyebileceğimizi, söylenmemiş öyküler anlatabileceğimizi düşünüyorum.
Kayıp Çocuklar filmini 1980’lerde çektiniz, üzerinden yirmi yıl geçti.
Geri dönüp o çocukları bulmak, şu anda yaşamlarının nasıl olduğunu görmek isterdim. Onları bulduğumda çok mutlu olurdum.
Son yirmi yılda Latin Amerika’da ne değişti? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Eskiden olduğundan daha kötü olduğunu söyleyebilirim. Yoksulluk seviyesi geçmişte olduğundan daha kötü. Eskiyi aratıyor bile denilebilir.
IMF’ye, ABD’ye olan borçlar, uluslararası tekellerin ülke kaynaklarını yağmalamaları, üçüncü dünya ülkelerine olumsuz etkide bulunuyor. Buna paralel artan bir bilinç düzeyi. Örneğin yükselen küreselleşme karşıtı hareketler hakkında ne düşünüyorsunuz? Bunlarla ilgili bir film yapmak ister miydiniz?
Bunun önemli olduğunu düşünüyorum ve insanlar her gün dünyanın durumu ve gidişatı konusunda bilinçleniyor. Hayat da değişiyor. Eskiden silahlar önemliydi; bugün değil. Bugün önemli olan insanların bilinçlenmesini, bilgiye erişimini sağlamak. Bu yüzden, küreselleşmeye karşı mücadelede önemli olan insanların bilinçlenmelerini sağlamak. Örneğin, barış için tüm dünyada insanlar biraraya geldiler, birlikte hareket ettiler. Özellikle Amerikan halkını düşünüyorum da onların bilgiye ulaşmalarını daha da önemli buluyorum. Amerikalılar doğrudan ve gerçek bilgiye ulaşabilmeliler. Amerikalı insanlara doğru bilgiler ulaştığında ve onlara gerçekler anlatıldığında, onların farklı tepkiler vereceklerini düşünüyorum. Vietnam’da neler olduğunu bildiklerinde, Vietnam savaşını durdurmak istediler. Bu yüzden, Irak’ta ya da başka bir yerde, önemli olan Amerikalıların doğru ve gerçek bilgiye ulaşmalarıdır. Maalesef, şu anda doğru bilgiye ulaşamıyorlar. Bu olduğunda doğru bir şekilde davranacaklardır. Halkı ve hükümeti birbirinden ayırıyorum, ayırmak zorunda hissediyorum.
Dünyada Irak savaşı ile ilgili büyük protestolar oldu. Amerika’da da tam bir dezenformasyon ve demogoji bombardımanı altında olmamıza/olmalarına rağmen. Siz ne düşünüyorsunuz?
Buna katılıyorum. İnsanlar yeterince bilgilendirilmiyor ya da yalnış bilgilendiriyorlar. Bu yüzden, ne yapılacaksa, belgesel ya da başka bir şey, oldukça önemli oluyor. Maalesef, medya birileri tarafından kontrol ediliyor. Fakat şimdi alternatif bir iletişim ağı olarak da kullanılan internet var. İnsanlar internet üzerinden haberleşmeye alıştılar. Fakat çoğunluğun, yoksulların interneti, bilgisayarları yok.
Medya büyük şirketlerin egemenliği altında.
Bence, basında önemli olan, ona kimin sahip olduğudur.
Filmler için de böyle. Bir filmi yapmak değil, göstermek daha önemli oldu.
Önemli olan nasıl bir izleyici olduğudur. Filmi yaparken, bunu nasıl izleyiciye ulaştıracağınızı düşünürsünüz. Çoğunlukla, eğer yapabiliyorsam, televizyonu seçiyorum. Örneğin, Londra’da Channel 4 bazı filmlerimi gösterdi. Televizyon oldukça önemli.
Belgeselleriniz İngiltere’de gösterildi.
Bazı belgesellerim. Miami-Havana Channel 4’de gösterildi. Mücadeleden Sonra: Küba-Güney Afrika, Gözden Çıkarılan Kübalılar Londra’da gösterildi. Fidel, esasen İngiltere için yapıldı. Orijinal versiyondan sonra Fidel’i güncelleştirdik. Ve şu anda farklı bir versiyonu var.
Yeni kuşak hakkında ne düşünüyorsunuz? Birçok festivale gidiyorsunuz…
O kadar çok festivale gitmiyorum. Gittiğim festivalleri seçiyorum.
Fidel’in Amerika’da bazı festivallere katıldığından söz etmiştiniz.
Toronto Film Festivali’ne katılmıştı. Çok başarılıydı.
ABD’de festivale katılmadı mı?
New York’ta Urbanworld Film Festivali’ne katıldı. Belgesel dalında başarı ödülü aldı. Ve bu ödül, çoğunluğunu siyahların oluşturduğu bir organizasyonun verdiği bir ödüldü. Çok mutlu oldum.
İzleyicilerin tepkisi nasıl oldu?
Mükemmeldi. Oldukça olumluydu. Küba’yı, Fidel’i, söylenmemiş bu hikayeyi onlara anlattığım için teşekkür ettiler. Onlara anlatılan Fidel başkaydı. Fidel Castro’yu tek bir açıdan görmüştük, hiçbir olumlu, pozitif tarafını daha önce görmemiştik dediler. Bu bizim için önemliydi.
Son olarak Che Guevera ile nasıl tanıştığınızı okurlarımıza anlatmanızı istesek…
Ooo evet. 1963’te Küba’da Che Guevera ile tanıştık. Güzel bir karşılaşma oldu. Kocamın öyküsünü biliyordu.
Fidel ile peki?
Fidel ile yıllar önce tanıştık. Küba’da yaşayan birçok insan Fidel’i tanır. Her yerde karşınıza çıkabilir Fidel. Üniversitede, sokakta, başka bir çok yerde. Farklı bir lider. Farklı bir insan.Yeri tutulamaz/doldurulamaz biri. Ondan sonra ülkenin genç insanları Küba’yı yönetecek ama sanırım, o çağımızın önemli lideri.
Birçok insan Fidel’den sonra birçok şey değişecek diyor.
Bilmiyorum. Bekleyip göreceğiz. Fakat Fidel’i izleyen genç insanlar var. Sosyalist Küba’nın insanları. Sosyalizme ve Fidel’in ideallerine inanıyorlar. Küba’da sosyalizmi geleceğe taşıyacaklar.